Rosemary's Baby (1968)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 31, 2010 0 yorum
Bir annenin dramı...

Filmlerin açılış sekansları önemlidir. Daha ilk sahneden size filmin sunacaklarını, az da olsa belli eder, sizi heyecanlandırır, güzel bir film izleyeceğinizin sinyallerini verir. Bir çok önemli filmde bu duyguyu, daha ilk sahneden yakalamanız mümkündür; tıpkı Rosemary's Baby başladığında hissedecekleriniz gibi. Film başladığında, gözleriniz o kasvetli binalar arasında gezinmeye, kulaklarınız da, yıllar geçse de unutamayacağınız o eşsiz ninniyi duymaya başlar. Kasvet ve beraberindeki gerginlik daha ilk sahneden sizi alıp beraberinde New York'un içine çeker...


1968 yapımı olan "Rosemary's Baby", Ira Levin'in çok satan romanından uyarlanmıştır. Şeytan miti ve bir kadının dramı üstüne yapılmış en iyi filmlerden biridir. Başrollerde Mia Farrow ve John Cassavetes'in yer aldıkları film, zengin ve ünlü olma sevdasındaki eşinin oyununa gelip, bilmeden şeytanın çocuğuna hamile kalan masum bir kadının, ürkütücü öyküsünü anlatıyordu.


Oldukça zengin bir içeriğe sahip olan senaryo, en masum sayılabilecek bir insanın bile içinde yeşerebilecek olan kötülüğü, başarılı olma hırsının getirdiği çürümüşlüğü, evliliği, dostluğu, komşuluğu, hasta-doktor ilişkilerindeki güvensizlikleri, annelik duygusunun tüm ahlaki doğruları alt üst edebilen yoğunluğunu, çok güçlü bir Tanrı inancına sahip olunsa bile, bunun insanı kötülüklerden koruyamayacağını anlatıyordu. Ama tüm bunların yanında özde anlatılan, Şeytanın bebeğini doğurma hikayesinin aslında, Hz. Meryem'in Hz. İsa'ya Tanrı'dan hamile kaldığını iddia eden öykünün tersine çevrilmiş hâli olmasıdır.

Kocasına karşı, sonsuz bir sevgi ve hayranlık besleyen, sahip olmayı umduğu üç çocuğun ve basit bir mutluluğun hayalini kuran, ahlâklı, dindar, kısacası "ideal ev kadını" olan kahramanımızın adı bile bu benzerliği doğrular: RoseMARY... Bu hikayede farklı olan tek şey, babanın Tanrı değil de şeytan olmasıdır. Doğacak çocuk da Hz. İsa değil, Kara Mesih'tir...

Film, genç bir çiftin New York'daki kötü şöhretli eski bir binaya taşınmasıyla başlar. Yazının başında da bahsettiğim gibi, açılış sekansındaki mimari detaylar oldukça önemlidir. Gökdelenler, yüksek binalar, üst sınıf olmayı, gücü sembolize etmektedir. Rosemary ise taşrada katolik eğitimi almış bir kızdır ve kocası sayesinde sınıf atlamıştır. Yeni bir ev almaya karar vermeleri ise, yaşayacakları olayların başlangıcı olacaktır.


Filmin başında Mia Farrow'un seslendirdiği ninni, yaşayacağı trajedinin sembolü gibidir. Mia Farrow, canlandırdığı Rosemary karakteri için çok ama çok doğru bir seçimdir. Çelimsiz, zayıf bedeni, filmin ortalarına doğru kısaltılmış sarı saçları, filmin karakterine uygun sesi ve eşsiz mimikleriyle, insana, gerçekleşen olayları gerçekten de yaşıyormuş hissi verir. Farrow, film çekildiğinde sadece 23 yaşındadır ve sergilediği performans oldukça etkileyicidir.

Yeni bir ev beraberinde yeni komşuları da getirir. Evimizi her ne kadar bizim seçebilme şansımız olsa da, ne yazık ki komşularımızı kendimiz seçemeyiz. İşte bu filmde de komşularımızı seçemeyeceğimizi çok güzel bir şekilde örneklenmektedir. Başlarda oldukça sevecen, hatta fazla sevecen ve ilgili görünen Minnie ve Roman Castavet çifti, "Ev alma komşu al" lafının pek de doğru bir laf olmadığını filmin sonlarına doğru acı bir biçimde bizlere ispatlayacaklardır. Rosemary, her ne kadar komşularının bu istek ve çabalarına temkinli yaklaşıyor olsa da, kocası Guy, aynı fikirde değildir. Guy bir oyuncudur ve yükselmek için ne gerekiyorsa yapmak niyetindedir. Onun bu hırsı Roman ve Minnie'nin dikkatini çekmiştir ve planlarını uygulamak için en uygun adayı bulduklarının bilincindedirler. Her şeyden habersiz olan Rosemary'nin tek isteği ise mutlu ve büyük bir aile olmaktır. Bunu gerçekleştirmek için de ilk adım, bir bebeklerinin olmasıdır. Ama onun hayalini kurduğu bu tatlı hayat, ne yazık ki çok farklı bir şekilde noktalanacaktır. Komşularının Satanist bir grup olduğundan habersiz olan Rosemary, hamileliği boyunca yaşadığı zorluklara bir anlam veremeyecek, eşinin kendisinin yanında gibi görünüp de, aslında hırsları uğruna bu grubun kuklasına dönüştüğünü çok geç farkedecektir...


Senaryo aşamasında Satanist Kilise'nin kurucusu Anton Szandor Lavey'den görüş aldığı söylenen Polanski, şiddet görüntülerinden özellikle kaçınmıştı. Zaten filmde, "kötülüğü" göstermek için korkunç görüntülere, kan ve ceset gibi öğelere hiç de gerek kalmıyordu. Kötülük, sıradan gibi görünen insanların içerisindeydi. İlgili ve sempatik davranan, garip ve bir o kadar da komik kıyafetleri, rengarenk şapkaları olan geveze komşular Minnie ve Roman'a, şöyle bir baktığımızda, hiç de korkunç görünmüyorlardı. Hele ki, örgü şişlerini elinden bırakmayan şişman arkadaşları Laura Louise ve saygın doğum doktoru Abraham Sapirstein'den şüphelenmek kimin aklına gelirdi? Üstelik Polanski, bu satanist grubun hiçbir üyesini negatif bir bakış açısıyla resmetmemişti. Onlar, kendi inançlarına bağlı, sıradan insanlardı. Tamam bir kaç cinayet işlemiş olabilirlerdi ama tek amaçları Kara Mesih'i yeryüzüne getirebilmekti. Eh bunun için de birazcık kötülükten zarar gelmezdi. Filmde gerçek anlamda kötü olan karakter, hırsı yüzünden gözünü kırpmadan karısını ateşe atan Guy'dı. İnsanın "kötü" olması için şeytana tapmasına gerek yoktu...

Polanski, hikayesini anlatırken, sadece Rosemary'nin bakış açısını yansıtmayı tercih etmişti. Filmin başından sonuna kadar, izleyici de Rosemary gibi bir şeylerden şüpheleniyor, ama düşününce tüm olup bitene mantıklı bir açıklama da getirebiliyordu. Kendisine ve bebeğine karşı bir komplo düzenlendiğine inanan Rosemary, pekâlâ da hamilelik psikozu yaşıyor olabilirdi. Cadılık ile ilgili kitaplara merak salmış, komşuları Roman Castavet'in satanist lider Adrian Marcato'nun oğlu olduğunu çözmüştü. Ama çevresindeki herkes, zavallı adamın babasından utanç duyduğu için ismini değiştirmek zorunda kaldığını düşünüyordu. Yan daireden gelen ayin sesleri de pekâlâ, dünyayı karış karış gezmiş Roman'ın çaldığı bir plak olabilirdi. Kısacası, mantıklı düşününce her şeyin bir açıklaması varmış gibi görünüyordu...

Polanski, filmin sonuna kadar hiçbir şeyi açığa çıkarmıyordu. Seyirci, izlediklerini mantıklı şeylere bağlamak istiyor, Rosemary'nin halüsinasyon görüyor olma ihtimalini göze alıyor, onun yaşadıklarına bir anlam vermeye çalışıyor, ama gerçeği bir türlü öğrenemiyordu. Filmin son sahnesi ise en önemli sahnelerden birisiydi. Rosemary'nin bebeği ile ilk kez karşılaştığı bu sahnede, çoğu şey, özellikle de bebeğin neye benzediği kısmı, seyircinin hayal gücüne bırakılıyordu. Bir anne, bebeğine, bir yaratık da olsa, şeytanın varisi de olsa, her şart altında onu koruyacağını ve seveceğini gösteriyordu. O sahnede, Rosemary'nin bebeğine şevkatle bakışı, gülümseyişi ve çaresizliği, kötülüğün dünyayı nasıl da esir aldığını zorla da olsa kabullenmiş olduğunu vurguluyordu.


Film, özellikle katı Katolik çevrelerden eleştiri aldı. Polanski'nin Hristiyan inancı ile alay ettiği, satanizm propagandası yaptığı söylendi. Ancak bu iddialar filmin gişedeki başarısını engellemek yerine, daha da arttırdı. O yıl en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar'a aday olan film, Minnie Castavet rolündeki Ruth Gordon'a en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü getirdi. Bugün bile fanatik hayranları bulunan "Rosemary'nin Bebeği", Christopher Komeda imzalı tedirgin edici müziği, sürrealist öğeler barındıran rüya sahneleri ve gerilimi bir an bile düşmeyen kurgusu ile belleklere kazınmıştır...

IMDB

Yazan: misery

Mary and Max (2009)

Gönderen: sinesefil | Salı, Mart 30, 2010 0 yorum

Klasik bir animasyondan çok daha fazlası

Son yıllarda hedef kitlesi sadece çocuklar olmayan animasyon filmlerini beyazperde de sıkça görmeye başladık. Wall-e, Up, Ratatouille, Persepolis, Coraline derken, biraz daha eskiye gidersek Finding Nemo, yetişkinlerin de sinemada animasyondan zevk alarak seyrettikleri, keyifli vakit geçirdikleri yapımlar olarak hafızamızda yer almaktadır. Bu yapımların genelinde bulunan en önemli ortak özelliği; muhteşem efektler, üst düzey teknoloji kullanmaksızın senaryoları itibari ile film boyunca izleyiciyi kendisine bağlaması ve zamanla sağdık bir izleyici kitlesine sahip olmasıdır. Özellikle Wall-e ve Ratatouille arada bir izlemekten keyif aldığım, film önerisi isteyen arkadaşlarıma önerdiğim filmlerin bulunduğu listedeki yerlerini oldukça sağlam bir şekilde almaktadır.

Mary and Max, yönetmen Adam Elliot’un ilk uzun metrajlı animasyon filmi olmasına rağmen, daha önce “kısa kısa” edindiği bol ödüllü tecrübelerinin filmin bu denli başarılı olmasında büyük payı olduğunu düşünüyorum. Filmi ilginç yapan bir başka detay ise senaryonun gerçek hayattan alınmasıdır.

Stop motion tekniği ile çekilen film; toplam çekim süresi 13 ay sürmüş, hafta başına 2.5 dakika stop motion bölüm kaydedilmiş olup filmin toplam yapım yılının da 5 yıl sürdüğü söylenmektedir.

Mary and Max’de tıpkı yazının başında bahsettiğim animasyon filmleri gibi görsel efektlerden yoksun olsa da herkesin hayatında bir dönem yaşadığı olayları, dönem dönem hissettikleri duyguları yani hayattan küçük ama derin bir parçayı bizlere sunuyor.


Adam Elliot film boyunca insanların üzerlerinde bulunan renklerin, sıfatların, kıdemlerin önemsiz olduğu, sadece çıplak iken sahip olduğumuz özellikler ile başa çıkabileceğimiz bir konu olan “yalnızlık” tan kaynaklanan sorunların odağında bulunan bir hikayeyi izleyici ile buluşturuyor. Hikayesini gerçek hayattan alan film komedi unsurları var olsa da intihar, yalnızlık, depresyon, şizofreni gibi iç burkan detayları da bünyesinde barındırıyor.

Mary Daisy Dinkle 8 yaşında, sorup sorgulama çağında olmasına rağmen ilgisiz bir aileye sahiptir. Alkolik bir anne, hayattan beklentisi kalmamış ve kendisini dış dünyaya kapatmış bir babanın kızı olması, hatta kendisine küçük yaşlarında “sen bir kaza sonucu dünyaya geldin” şeklinde serzenişlerle karşılaşması sosyal hayatta başarısız olmasında büyük etken olmuştur. Okuldaki arkadaşlarının kabul etmediği Mary, onların arasına dahil olmak bir yana okuldaki öğretmeni tarafından bile dışlanmaktadır. Hayata dair kendi dünyasında yarattığı sorulara cevap bulmak umuduyla annesi ile birlikte gittikleri postanedeki rehberden rastgele seçilmiş bir Amerikalıya mektup yazmak ister ve olaylar gelişir.

Mektup arkadaşı olarak seçtiği kişi ise Max Jerry Horovitz’dir. Asperger sendromu bulunan 44 yaşındaki Max, çocukluğunda Mary’nin yaşadığı olaylar ile paralellik gösteren süreçlerle karşılaşmış, çevresinden gördüğü çeşitli baskıları zaman içinde kendi yöntemleri ile aşmaya çalışan biridir. Hayatı oldukça basit algılamaktadır ve insanlar ile iletişim kurmakta oldukça zorlanan bir yapıya sahiptir. Hayatını renklendirme amacı ile Henry adında balıkları vardı. Her ölen balıktan sonra aldığı balığının adını başındaki rakam değişmek üzere aynı koymakta (I. Henry, II. Henry, III. Henry...), salyangozlarını beslemekte, papağanı ile ilgilenmektedir. Kendini dış dünyaya öylesine kapatmıştır ki balığı öldükten sonra yenisini almak için bir kaç gün beklemesi gerekse hayatında birşeylerin eksik olduğunu düşünür.


Filmde Avustralya’da yaşayan Mary ile NewYork’ta yaşayan Max’in inişleri ve çıkışları ile yıllar süren mektup arkadaşlığını anlatmaktadır. İlk bakışta imkansız gibi görünen bu arkadaşlık karşılıklı mektupların gönderilmesi ile su yüzüne çıkan ortak paydaların sonucunda birbirine bağlı iki kişinin hikayesi halini almakta. Mary ve Max’i bir birine bağlayan bir diğer etmen ise birbirlerine sansürsüz bir şekilde hislerini ve duygularını yazmalarında saklı. Samimiyet kavramında yaşın, mesafenin, birbirini tanımanın, cinsiyetin, hayat görüşünün herhangi bir engel teşkil etmediğini filmde görmekteyiz.

Toplumdan soyutlanmış bu iki karakterin aşk hayatları da bir nevi komedi unsuru olarak filmde karşımıza çıkmakta. Max’in yaşadığı tecrübelerin samimiyeti, saflığı içirisinde bizlere bile garip gelen durumlar ortaya çıksa da onun gözünden baktığımızda doğallığın bir simgesi olarak lanse edilebilecek yapıda girişimlerde bulunduğunu söyleyebiliriz. Mary ise aşkı, evliliği yine kendisine sunulan kadar hayal edebilmektedir. Babasının çalıştığı fabrikada üretilen ürünlerin ismine sahip biri ile evlenmek istemektedir. Onun açısından baktığımızda bu ürünler geçimlerini sağlayan unsur olarak görülmekte ve ileride çocukluğundaki sefaleti çekmek istemediği sebebi ile böyle bir hayal içinde olmasını düşünmek yanlış olmaz sanırım.


Film genel olarak 2 karakter üzerinde yoğunlaşsa da Mary'nin karşı komşusu Len Graham Hislop'un sokağa çıkmak için verdiği çabalar ve başına gelenler film boyunca keyifli dakikalar geçirtecektir. Hatta film esnasında var olan melankoliden biraz uzaklaşıp neşelenmemizi bile sağlayabilir. Bir diğer yan karakter ise Max'in balığıdır. Çaresiz kaldığı sahnelerde son çırpınışları gülümsemekten fazlasını tepki olarak ortaya çıkartacak cinsten.

Mary karakterini seslendiren Tony Collette ve Max karakterine nefes veren Philip Seymour Hoffman başarılı performansları ile göz dolduruyorlar. Özellikle Max gibi ani inişleri çıkışları olan zor bir karakteri başarı ile seslendiren Hoffman çok doğru bir tercih olmuş.

Mary and Max son yıllarda içinde barındırdığı dram öğelerinin ağır basması ile kendisine diğer animasyon yapımlarından farklı bir pencereden bakmamızı zorunlu kılıyor. Her yaştan izleyicinin ilgisini çekeceğin düşündüğüm, son yıllarda izlemekten büyük keyif aldığım bir filmdi.

IMDB

Yazan: vidanjör

The Pacific 4. Bölüm (Gloucester/Pavuvu/Banika) Promosu

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Mart 29, 2010 0 yorum

The Pacific'in 4. bölümü "Gloucester/Pavuvu/Banika", 04 Nisan Pazar günü yayınlanacak.


The Pacific 4. Bölüm Promosu:

"V" 5. Bölüm (Welcome to the War) Promosu

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Mart 29, 2010 0 yorum

"V"'nin 5. Bölümü "Welcome to the War", 30 Mart Salı günü yayınlanacak.


"V" 5. Bölüm (Welcome to the War) Promosu:

The Last Airbender (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazar, Mart 28, 2010 0 yorum

THE LAST AIRBENDER / SON HAVABÜKÜCÜ FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 23 TEMMUZ 2010

Konusu

Hava, Su, Toprak, Ateş... Kaderleri birbirine bağlanmış dört ülkedir. Ateş Ülkesi’nin diğerlerine karşı vahşice bir savaş başlatmasıyla bir anda herşey değişir. Koskoca bir yüzyıl geçtiği halde bu yıkım sürecini değiştirecek en küçük bir umut belirtisi bile yoktur. Nickelodeon yapımı animasyon televizyon dizisini temel alan “The Last Airbender”, Aang’ın hayatta kalma mücadelesinin açılış bölümüdür.

Filmin başrollerinde genç ve yetenekli bir oyuncu kadrosu yer alıyor. “The Last Airbender” olarak tanınan Aang rolünde Noah Ringer oynarken sulara hükmeden kız ve erkek kardeşler Katara ve Sokka rollerinde sırasıyla Nicola Peltz ve Jackson Rathborne oynuyorlar. Ateş Ülkesi’nin prensi Zuko rolünde Slumdog Millionaire'den tanıdığımız Dev Patel, kuzeydeki su kabilesinin prensesi Yue rolünde ise “The Spirit”teki rolüyle adını duyuran Seychelle Gabriel yer alıyorlar.


THE LAST AIRBENDER / SON HAVABÜKÜCÜ FRAGMANI



IMDB

Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (26 Mart 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Mart 26, 2010 0 yorum
Çok Filim Hareketler Bunlar (2010)


Vizyon tarihi: 26 Mart 2010

Oyuncular:
Büşra Pekin, Ersin Korkut, Oğuzhan Koç, Murat Eken, Şahin Irmak, Bülent Emrah Parlak, Eser Yenenler, Metin Yıldız, Ayça Erturan, Burcu Gönder, Metin Keçeci, Aydan Taş, Pelin Öztekin, Ayşegül Akdemir,... devamı »Büşra Pekin, Ersin Korkut, Oğuzhan Koç, Murat Eken, Şahin Irmak, Bülent Emrah Parlak, Eser Yenenler, Metin Yıldız, Ayça Erturan, Burcu Gönder, Metin Keçeci, Aydan Taş, Pelin Öztekin, Ayşegül Akdemir, Gizem Tuğral, Hamdi Kahraman, Gülhan Tekin, Şevket Süha Tezel, Emre Canpolat, Gülsüm Alkan, Zeynep Koçak, Emre Canbolat

Ekip:
Ozan Açıktan (Yönetmen), Yılmaz Erdoğan (Yapımcı), Necati Akpınar (Yapımcı), Eser Yenenler (Senaryo), Oğuzhan Koç (Senaryo), Zeynep Koçak (Senaryo), İbrahim Büyükak (Senaryo), Murat Eken (Senaryo), Metin Yıldız (Senaryo), Şahin Irmak (Senaryo)

Konu:
BKM Mutfak’ın senaryosunu kendi yazdığı ve oynadığı ilk film olan Çok Filim Hareketler Bunlar, Türk sinemasında daha önce denenmemiş bir anlatım dilini kullanarak 9 ayrı öyküyü tek filme sığdırıyor.
Yaz tatilinde sadece aşkın peşinde olanlar, tatile gidemeyip evde sivrisineklerle savaşanlar, sadece günübirlikçi olarak denizle buluşanlar, yazı mezuniyet balosu ile karşılamak için önce mahalleliyle uğraşanlar, yaz tatilinin en güzel hediyesi bisikletin değerini bilemeyenler, tatile uçakla gidenlerle tatili bitip okula dönerken hala ayakları yerden kesilenler, hepimizin, hepinizin yaz hikayeleri bu filmde!





Vizyon tarihi: 26 Mart 2010

Oyuncular:
Riccardo Scamarcio (Tommaso), Nicole Grimaudo (Alba), Alessandro Preziosi (Antonio), Lunetta Savino (Stefania), Ennio Fantastichini (Vincenzo), Elena Sofia Ricci (Luciana), Ilaria Occhini (La nonna)

Ekip:
Ferzan Özpetek (Yönetmen), Ferzan Özpetek (Senaryo), Ivan Cotroneo (Senaryo), Pasquale Catalano (Müzik), Maurizio Calvesi (Görüntü yönetmeni)

Konu:
İlk kez Berlin Film Festivali’nde izleyici ile buluşan, ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in yönettiği son filmi Serseri Mayınlar (Mine Vaganti) İtalya’da daha vizyona girdiği ilk üç günde 500.000 kişi tarafından izlenerek büyük bir ilgiyle karşılandı.
Geleneksel bir İtalyan ailesinin konu edildiği filmde ünlü İtalyan oyuncu Riccardo Scamarcio, Nicole Grimaudo, Alessandro Preziosi ve Lunetta Savino rol alıyor.
Filmde, makarna üretimi yapan geniş bir İtalyan ailesi ile geleneksel aile kalıplarının dışında bir hayat tarzını benimseyen oğulları Tommaso (Riccardo Scamarcio) ile Antonio (Alessandro Preziosi) arasında geçen dokunaklı, ilginç bir o kadar da komik öyküleri anlatılıyor.





Away We Go (2009) / Uzaklara Gidelim


Vizyon tarihi: 26 Mart 2010

Oyuncular:
John Krasinski (Burt), Maya Rudolph (Verona), Jeff Daniels, Carmen Ejogo (Grace), Jim Gaffigan, Maggie Gyllenhaal, Josh Hamilton (Roderick), Cheryl Hines, Allison Janney, Melanie Lynskey (Munch)

Ekip:
Sam Mendes (Yönetmen), Dave Eggers (Senaryo), Vendela Vida (Senaryo), Alexi Murdoch (Müzik), Ellen Kuras (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Amerikan Güzeli (American Beauty) ve Hayallerin Peşinde (Revolutıonary Road) filmlerinin Oscar Ödüllü Yönetmeni Sam Mendes’den aşk hakkında; komik, samimi, tatlı bir film.
Çocuk sahibi olacaklarını öğrenince, onu büyütmek için en ideal yeri bulmaya karar veren dağınık ama sevimli çift Verona (Maya Rudolph) ve Burt (John Krasinski) eskimiş bir Volvo ile Amerika yolculuğuna çıkar. Anne-baba olma düşüncesi onları hayatları ve işleri konusunda bir sorgulamaya itmiştir. Burt sürekli evlenmeyi teklif etmekte, Verona ise aynı sıklıkta onu geri çevirmektedir. “Acaba bir baltaya sap olamayanlardan mıyız?” diye sorar, endişeyle. Onları Arizona, Orta Amerika, Kanada, Florida ve Güney Karolina’ya götüren seyahat, aynı zamanda bin türlü farklı Amerika’nın da ufak birer portresini sunar. Güneyde yaşayan, dediğim dedik geveze eski iş arkadaşları ve onun dünyanın sonuna hazırlanan tuhaf kocası; Wisconsin’deki nörotik ‘new age’ kuzen; Montreal’de hali vakti yerinde ve beş üvey çocuk annesi olmasına rağmen intihar eğilimlerini üzerinden atamayan eski üniversite arkadaşı; ve en sonunda, karısı tarafından terk edilen Burt’ın kardeşi, bu yolculuğu anlamlandıracak karakterlerdir.
Günümüzün en yetenekli yönetmenlerinden biri olan Sam Mendes’den bekleneceği üzere filmin senaryosunu en iyi şekilde tamamlayan bir görsellik ve etkileyici soundtrack eşliğinde gelişen film hem Amerika’nın hali üzerine zekice gözlemlerle dolu, hem de yer yer çok komik. Film aynı zamanda bir aşk hikayesi ve tüm aklıda kalıcı ünlü ‘yol’ filmlerinde olduğu gibi, karakterler ancak kilometrelerce mesafe ve geçmiş ile yapılan sürüyle muhasebeden sonra nihayet kendilerini bulabiliyorlar.






Vizyon tarihi: 26 Mart 2010

Oyuncular:
Amy Adams (Anna), Matthew Goode (Declan), Adam Scott (Jeremy), John Lithgow (Jim), Kaitlin Olson (Libby), Peter O''Meara (Ron), Michael J. Reynolds (Jerome), Annika Hammerton (Waitress in Bar)

Ekip:
Anand Tucker (Yönetmen), Harry Elfont (Senaryo), Deborah Kaplan (Senaryo), Gary Barber (Yapımcı), Roger Birnbaum (Yapımcı), Jonathan Glickman (Yapımcı), Jake Weiner (Yapımcı), Chris Bender (Yapımcı), Newton Thomas Siegel (Görüntü yönetmeni), Randy Edelman (Müzik)

Konu:
“Shopgirl”den tanıdığımız Anand Tucker imzalı romantik komedi “Leap Year”ın kadrosunda genç yıldızları barındırıyor.

Filmin konusu, erkek arkadaşına (Adam Scott) evlilik teklifi yapmak için “artık gün” olarak bilinen 29 Şubat’ta Dublin’e giden genç bir kadın üzerinde odaklanıyor. Ancak hava koşulları yüzünden oraya zamanında ulaşamama riskiyle karşılaşınca ülkeyi baştanbaşa geçmek için İrlandalı bir otelcinin (Matthew Goode) yardımına başvurmak zorunda kalır.

Filmde, 29 Şubat’la ilgili bir İrlanda geleneğinden esinlenilmiş. Buna göre, sözkonusu tarihte evlilik teklifi alan erkeklerin mutlaka “evet” demek zorunda kaldıkları düşünülüyor.







Vizyon tarihi: 26 Mart 2010

Oyuncular:
Sam Rockwell (Sam Bell), Dominique McElligott (Tess Bell), Rosie Shaw, Kevin Spacey (Robot (seslendirme)), Matt Berry (Overmeyers), Robin Chalk (Sam), Kaya Scodelario (Eve Bell), Malcolm Stewart

Ekip:
Duncan Jones (Yönetmen), Nathan Parker (Senaryo)

Konu:
Rock yıldızı David Bowie’nin oğlu Duncan Jones’un (Zowie Bowie) ilk yönetmenlik denemesi olan "Ay", ilk gösterimi Sundance’te gerçekleştirilen, NASA’nın Houston Uzay Merkezi’nde ders programına alınan bir bilimkurgu gerilim filmi. "Yaratık", "Silent Running", "Outland", "Bıçak Sırtı" gibi 1970’lerle 1980’lerin bilimkurgularına ithaf edilerek yazılan bu bağımsız yapım, Tribeca ve Edinburgh’da da müthiş bir ilgiyle karşılandı.
Kevin Spacey ve Sam Rockwell ‘ın başrollerini üstlendiği film, 3 yıldır aydaki üstte çalışan Sam Rockwell''in dönüşüne 2 hafta kala yaşadığı olağandışı olayları konu oluyor.
Astronot Sam Bell Lunar Industries ile yaptığı üç yıllık bir anlaşma sonucu Dünya’nın önemli enerji kaynaklarından olan Helium-3’ü keşfetmek üzere Ay’ın uzak bir köşesine gönderilir. Yalnızlığa mahkum olduğu bu işte, uydu bağlantısının da kopmasıyla tüm iletişimi kaybeden Sam’i zor zamanlar beklemektedir. Neyse ki Ay’da geçirmek zorunda olduğu sürenin sonlarına yaklaşmıştır ve evine dönüp karısına ve kızına kavuşmasına az bir zaman kalmıştır. Sonunda “Sarang” üssünden ayrılacak ve bir robot olan Gerty’den başka kişilerle konuşabilecektir. Sağlığı birden kötüye gitmeyen başlayan Sam halüsinasyonlar görmeye başlar ve hafızasını da yitirmeye, oraya nasıl geldiğini dahi unutmaya başlar. Sam o andan itibaren etrafında neler olup bittiğini anlamak için savaşmaya başlayacaktır.






Vizyon tarihi: 26 Mart 2010

Oyuncular:
Cameron Diaz (Norma Lewis), James Marsden (Arthur Lewis), Frank Langella (Arlington Steward), James Rebhorn (Norm Cahill), Holmes Osborne (Dick Burns), Sam Oz Stone (Walter Lewis), Gillian Jacobs

Ekip:
Richard Kelly (Yönetmen), Richard Kelly (Senaryo), Richard Matheson (Senaryo), Win Butler (Müzik), Régine Chassagne (Müzik), Owen Pallett (Müzik), Steven Poster (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Banliyöde yaşayan ve bir de çocukları olan Norma ve Arthur Lewis çiftinin hayatı bir gün kapılarına bırakılan tahta kutu içindeki hediye ile tamamen değişir. Kutu, hayatlarında kaçınılmaz ve geri dönüşü olmayan olaylara sebep olacaktır. Gizemli bir yabancı eğer kutunun üstündeki düğmeye basarlarsa bir milyon doların sahibi olacakları yazılı bir not iletir. Fakat düğmeye basmaları aynı zamanda dünyanın bir köşesinde hiç tanımadıkları bir insanın ölmesine sebep olacaktır. Ancak 24 saat boyunca kendilerinde kalabilecek kutu ile Normal ve Arthur kendilerini ahlaki bir ikilemin içerisinde bulacak ve insan doğasının gerçek yüzüyle karşılaşacaklardır.


The Pacific 3. Bölüm (Melbourne) Promosu

Gönderen: sinesefil | Perşembe, Mart 25, 2010 0 yorum

The Pacific'in 3. bölümü "Melbourne", 28 Mart Pazar günü yayınlanacak.


The Pacific 3. Bölüm Promosu:


Grey's Anatomy 6. Sezon 18. Bölüm (Suicide is Painless) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 24, 2010 0 yorum

Grey's Anatomy 18. bölümü "Suicide is Painless", 25 Mart Perşembe günü yayınlanacak.


Grey's Anatomy S6xE18 Promosu:


Legend of the Seeker 2. Sezon 15. Bölüm (Creator) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 24, 2010 0 yorum

Legend Of The Seeker 15. bölümü "Creator" 27 Mart Cumartesi günü yayınlanacak.


Legend Of The Seeker S2xE15 Promosu:



Spartacus: Blood and Sand 1. Sezon 10. Bölüm (Party Favors) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 24, 2010 0 yorum

Spartacus: Blood and Sand'in 10. bölümü "Party Favors", 26 Mart Cuma günü yayınlanacak.


Spartacus: Blood and Sand'in S1xE10 Promosu:


Gossip Girl 3. Sezon 16. Bölüm (The Empire Strikes Jack) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 24, 2010 0 yorum

Gossip Girl 16. bölümü "The Empire Strikes Jack", 29 Mart Pazartesi günü yayınlanacak.


Gossip Girl S3xE16 Promosu:


Lost 6. Sezon 10. Bölüm (The Package) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 24, 2010 0 yorum

Lost'un 10. bölümü "The Package", 30 Mart Salı günü yayınlanacak.


Lost S6xE10 Promosu:


Chuck 3. Sezon 12. Bölüm (Chuck Versus The American Hero) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 24, 2010 0 yorum

Chuck'ın 12. bölümü "Chuck Versus The American Hero", 29 Mart Pazartesi günü yayınlanacak.


Chuck S3xE12 Promosu:


Iron Man 2 (2010)

Gönderen: sinesefil | Salı, Mart 23, 2010 0 yorum


IRON MAN 2 FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 07 MAYIS 2010

Konusu

Jon Favreau’nun yönettiği ve Robert Downey Jr, Gwyneth Paltrow, Don Cheadle ile Scarlett Johansson’un oynadığı Iron Man 2, 07 Mayıs 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarılıyor.

Milyarder mucit Tony Stark’ın zırhlı Süper Kahraman Iron Man olduğu tüm dünya tarafından bilinmektedir. Teknolojisini orduyla paylaşması için hükümetten, basından ve halktan baskı gören Tony, bilginin yanlış ellere geçmesinden korktuğu için Iron Man zırhının sırrını açıklamak istemez. Tony, yanında Pepper Potts ve James Rhodes ile birlikte yeni ittifaklar kurar ve büyük güçlerle yüzleşir.

IRON MAN 2 FRAGMANI




IMDB

The Bounty Hunter (2010)

Gönderen: sinesefil | Salı, Mart 23, 2010 0 yorum


THE BOUNTY HUNTER FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 23 NİSAN 2010

Konusu

Andy Tennat’ın yönettiği ve Jennifer Aniston, Gerard Butler, Christine Baranski ile Natalie Morales’nin oynadığı Ödül Peşinde (The Bounty Hunter), önümüzdeki aylarda Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılıyor.

Talihsiz bir ödül avcısı olan Milo Boyd, hayalini kurduğu işe, muhabir olan kanun kaçağı eski eşi Nicole Hurly’nin izini sürmekle görevlendirilince kavuşur. İlerideki her şeyin külfetsiz bir ödeme günü olduğunu düşünür, ama Nicole onu atlattığında böylece katil maskesi üzerine çok uğraşabildiğini gösterir. Milo, kendisi ve Nicole ile arasında hiçbir şeyin, hiçbir zaman basit gitmediğini görür. Eski çift devamlı olarak birbirlerine karşı üstün gelirler; ta ki kendilerini birbirleri için iş üzerinde bulana kadar. Aşka, onura ve itaate olan sözlerinin güçlü olduğunu düşündüler, ama canlı kalmak çok daha zor olacaktır.

THE BOUNTY HUNTER FRAGMANI


IMDB

Prince of Persia: Sands of Time (2009)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Mart 22, 2010 0 yorum


PRINCE OF PERSIA: SANDS OF TIME FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 21 MAYIS 2010

Konusu

Mike Newell’in yönettiği ve Jake Gyllenhaal, Ben Kingsley, Gemma Arterton ile Alfred Molina’nın oynadığı Pers Prensi: Zamanın Kumları (Prince of Persia: The Sands of Time), 28 Mayıs 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarılıyor.

Marakeş, Ouarzazate, Erfoud, Fas ve İngilteredeki bir platoda çekilen, Pers diyarlarında geçen destansı filmin konusu şöyle: Haylaz bir prens istemeden de olsa gizemli bir prensesle güç birliği yapar. Birlikte, zamanı tersine çevirebilen Zamanın Kumları’nı açığa çıkarabilecek ve sahibinin dünyaya hükmetmesini sağlayabilecek olan eski bir hançeri korumak üzere karanlık güçlere karşı bir yarış içine girerler.

PRINCE OF PERSIA: SANDS OF TIME FRAGMANI



IMDB

[Rec] 2 (2009)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Mart 22, 2010 0 yorum


[REC] 2 FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 16 NİSAN 2010

Konusu

Jaume Balaguero ile Paco Plaza’nın yönettiği ve Oscar Sanchez Zafra, Ariel Casas, Alejandro Casaseca ile Pablo Rosso’nun oynadığı [REC] 2 (Rec 2), 16 Nisan 2010’da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılıyor.

Karantinaya alınan binanın içinde kapana kısılmış insanlarla iletişimin kesilmesi üzerinden henüz bir kaç dakika geçmiştir. İçeride neler olduğunu kimse tam olarak bilemez. Dışarıda ise kargaşa hakimdir... Binaya girmek ve durumu incelemek Özel Harekat Birimi için çok basit bir görevdir aslında. Ama hepimizin bildiği gibi, görünürdeki durum yanıltıcı olabilir.

[REC] 2 FRAGMANI




IMDB

Green Zone (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Mart 22, 2010 0 yorum


GREEN ZONE FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 30 NİSAN 2010

Konusu

Brian Helgeland’ın yönettiği ve Matt Damon, Greg Kinnear, Amy Ryan ile Brendan Gleeson’un oynadığı Yeşil Bölge (Green Zone), 30 Nisan 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarılıyor.

Çavuş Roy Miller ve ekibi, Irak çölünde depolandığından kuşkulanılan kitle imha silâhlarını bulmak üzere görevlendirilir ve ölümcül kimyevi maddelerin peşine düşerler. Ancak bunun yerine, görevlerinin amacını taban tabana değiştirecek bir örtbas olayı ile karşılaşırlar. Farklı amaçları olan ajanlarca çevrilmiş olan Miller, bölgede savaşı tırmandıracak yanıtlara ulaşmak zorundadır.

GREEN ZONE FRAGMANI



IMDB

The Crazies (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Mart 22, 2010 0 yorum


THE CRAZIES / SALGIN FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 16 NİSAN 2010

Konusu

George A. Romero'nun aynı adlı filminin yeniden çevrimi...

Kansas'taki küçük bir kasabanın sularına tehlikeli bir kimyasal karışmıştır. Kimyevi madde yüklü su, kasaba halkında bir delilik salgını başlatır.

THE CRAZIES / SALGIN FRAGMANI







IMDB

Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (19 Mart 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Mart 19, 2010 0 yorum
Dersimiz Atatürk (2010)


Vizyon tarihi: 19 Mart 2010

Oyuncular:
Halit Ergenç (Atatürk), Çetin Tekindor (Tarihçi Dede), Batuhan Karacakaya, Canan Hoşgör, Tolga Savacı, Doğa Rutkay, Bülent Emin Yarar, Deniz Konuk, Nilgün Kasapbaşoğlu, Mehmet Auf

Ekip:
Hamdi Alkan (Yönetmen), Turgut Özakman (Senaryo), Birol Güven (Yapımcı), Serkan Balbal (Yapımcı), Aydın Sarman (Müzik), Burcu Güven (Müzik), Ferhat Öçmen (Görüntü yönetmeni), Dilek Pınarcı Başak (Sanat yönetmeni), Umay Korgül (Kostüm tasarım)

Konu:
"Dersimiz Atatürk" filminde Atatürk; yalın, sıcak bir dille Turgut Özakman’ın kaleminden anlatılıyor…

İlkokul 5. sınıfta okuyan bir grup çocuğun, Atatürk''ü daha iyi anlamaları için verilen ödevle başlar. Bu ödev onlar için Atamızın yaşamına ve Ülkemizin Kurtuluş öyküsüne yapılacak uzun ve öğretici bir yolculuk olacaktır. Bu yolculukta onlara önderlik edecek olan çocuklardan birinin ödüllü tarihçi "Dede"sidir. Ama bu "Dede" diğer tarihçilere hiç benzememektedir. O, tarihi sıkıcı bir geçmiş olarak anlatmaktan çok uzaktır sanki fantastik bir dünyanın tarihçisidir. Çocuklara Mustafa Kemal''in çocukluğunu, okul hayatını, askerlik kariyerini anlatır. Onları Kurtuluş Savaşı''nın en önemli cephelerine götürür, dünyada eşi görülmemiş bir direniş gösteren Türk halkının eşsiz kahramanlarıyla tanıştırır. Cumhuriyetin kuruluşuyla yoktan var edilen ülkenin emeklerini ve Ata''nın hayran olunası insani özelliklerini bazen canlandırmalar, bazen de tarihten gelen fotoğraf ve videolarla öğretir.



Dear John / Sevgili John (2010)



Vizyon tarihi: 19 Mart 2010

Oyuncular:
Channing Tatum (John Tyree), Amanda Seyfried (Savannah Curtis), Richard Jenkins (Mr. Tyree), Henry Thomas (Tim), D.J. Cotrona (Noodles), Cullen Moss (Rooster (Dan Rooney)), Gavin McCulley (Starks), Jose Lucena Jr. (Berry), Keith Robinson (Captain Stone), Scott Porter (Randy), Leslea Fisher (Susan), William Howard Bowman (Daniels (as William Howard)), David Andrews (Mr. Curtis), Mary Rachel Dudley (Mrs. Curtis), Bryce Hayes (Yellow Shirt)

Ekip:
Lasse Hallström (Yönetmen), Jamie Linden (Senaryo), Nicholas Sparks (Senaryo), Deborah Lurie (Müzik), Terry Stacey (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Çocukluğu evdeki dengeyi kurmakla geçen John Tyree, orduya yazılır ve asker olmak için evden ayrılır. Gitmeden önce Savannah isminde, hayır kurumlarında çalışan muhafazakar üniversite öğrencisi ile tanışır. Tesadüfler onları hep karşı karşıya getirir. Aralarındaki ilişki kıskançlık nedeniyle bozulur gibi olsa da, John genç kızın kalbini kazanmayı başarır. Ancak 11 Eylül''den sonra John orduya çağrılmıştır. Savannah ile John''un arasındaki ilişki artık mektuplarla ilerleyecektir.



Kara Köpekler Havlarken (2009)



Vizyon tarihi: 19 Mart 2010

Oyuncular:
Cemal Toktaş (Selim), Volga Sorgu Tekinoğlu (Çaça), Erkan Can (Usta), Ayfer Dönmez (Ayşe), Murat Daltaban (Mehmet), Ergün Kuyucu (Sait), Mehmet Usta (Anten), Taylan Ertuğrul (Reis), Muhammed Cangören (Kürt dede), Şener Savaş (Komiser)

Ekip:
Mehmet Bahadir Er (Yönetmen), Maryna Gorbach (Yönetmen), Mehmet Bahadir Er (Senaryo), Sviatoslav Bulakovskyi (Görüntü yönetmeni), Alp Erkin Çakmak (Müzik), Bariş Diri (Müzik), Maryna Gorbach (Kurgu)

Konu:
Mahallenin iki afilli delikanlısı; Güvercinci Selim (Cemal Toktaş) ve Çaça Celal (Volga Sorgu), gökdelenlerin hemen yanında dar gelirli insanların yaşadığı bir mahallede oturup, yolun öteki tarafındaki lüks semtlerde Usta (Erkan Can) dedikleri birisinin hesabına otoparkçılık yaparlar.

Selim, sevdiği kız Ayşe (Ayfer Dönmez) ile evlilik planları yapıyordur. Çaça''yla en büyük hayalleri ise kendilerine ait bir otoparka sahip olmaktır. Selim’in sürekli gittiği güvercinciler lokalinden abileri Mehmet''in (Murat Daltaban) bir alışveriş merkezinin güvenlik ihalesini beraber alma teklifini kabul ederler.İşini elinden almak istedikleri güvenlik müdürü Sait (Ergun Kuyucu) durumu öğrenince Selim ve Çaça''nın hayatları baş edemeyecekleri kadar hızlı değişir.

Film; şehir hayatında naif hayalleri olan temiz insanların acımasız gerçeklerle yüzleşmesini, genç ve dinamik bir dille anlatıyor.




Köprüdekiler (2009)



Vizyon tarihi: 19 Mart 2010

Oyuncular:
Fikret Portakal (Fikret), Murat Tokgöz (Murat), Umut Ilker (Umut ), Cemile Ilker (Cemile ), Serkan Ozcan

Ekip:
Aslı Özge (Yönetmen), Aslı Özge (Senaryo), Fabian Massah (Yapımcı), Aslı Özge (Yapımcı), Emre Erkmen (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Uzunca saçları, tek küpesi ve yüzüğüyle Don Juan havasındaki Fikret (17) Boğaz Köprüsü trafiğinde gizlice gül satarak hayatını kazanır. Bir yandan da Eminönü civarindaki çeşitli dükkanları dolaşarak daha iyi bir iş arar.

Umut (28) Taksim-Bostancı hattında işleyen bir dolmuşta şoför olarak çalışmaktadır. Televizyon dizilerindeki hayatlardan etkilenen karısı Cemile''yi memnun etmek için, birlikte emlakçıları dolaşırlar, kiralık daha iyi bir ev ararlar. Kayseri''den Boğaz Köprüsü''ne trafik polisi olarak atanmış olan Murat (24) ise milyonlarca arabanın arasında kendini yalnız hisseder. Akşamları, bir polis arkadaşıyla paylaştığı evde bilgisayarının başına oturur ve internet üzerinden kız arkadaş arar.

Şehrin varoşlarında yaşayan, şehrin merkezinde ise varoluş mücadelesi veren Fikret, Umut ve Murat''in hayalleri, birbirlerinden habersiz, her gün Boğaz Köprüsü üzerindeki sonsuz trafikte milyonlarca Istanbulluyla birlikte kesişir.

Film, kendilerini oynayan ana karakterlerin yaşam hikayelerinden esinlenerek geliştirilmiş ve gerçek mekanlarda çekilmiştir.

"Köprüdekiler" 28.Uluslararası İstanbul Film Festivali''nde "Altın Lale Yılın En İyi Türk Filmi" ödülünü kazandı.



The Men Who Stare at Goats / Özel Kuvvetler (2009)



Vizyon tarihi: 19 Mart 2010

Oyuncular:
George Clooney (Lyn Cassady), Ewan McGregor (Bob Wilton), Jeff Bridges (Bill Django), Kevin Spacey (Larry Hooper), Stephen Lang (General Dean Hopgood), Nick Offerman (Scotty Mercer), Tim Griffin (Tim Kootz), Waleed Zuaiter (Mahmud Daash), Robert Patrick (Todd Nixon), Rebecca Mader (Debora Wilton), Stephen Root (Gus Lacey), Glenn Morshower (Major General Holtz), Jacob Browne (Lieutenant Boone), Todd La Tourrette (Dave), Brad Grunberg (Ron)

Ekip:
Grant Heslov (Yönetmen), Peter Straughan (Senaryo), Jon Ronson (Senaryo), Rolfe Kent (Müzik), Robert Elswit (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Gerçek olamayacak kadar garip günlük hikayeler peşinde koşan bir gazetecinin Amerikan ordusunun gizli bir kolunu keşfetmesiyle, akıllara durgunluk veren bir görevle kendini Özel Kuvvetler arasında bulması bir olur.
Gazeteci Bob Wilton (Ewan McGregor) gizemli bir kişilik olan ve Amerikan ordusunun deneysel bir birimine ait olduğunu öne süren Lyn Cassady (Oscar’lı oyuncu George Clooney) ile tanıştığında, kendisine büyük bir çıkış sağlayacak güçlü bir haberin peşindedir. Cassady’ye göre, New Earth Army (Yeni Dünya Ordusu) farklı savaş yöntemleriyle gelmektedir. “Warrior Monks” (Savaşçı Rahipler) adlı birlik eşi benzeri bulunmayan psişik güçlere sahip kişilerden oluşmaktadır ve düşmanın zihnini okuma, duvardan geçme, hatta bir keçiye bakarak onu öldürme gibi yeteneklere sahiplerdir. Programın yaratıcısı Bill Django (Oscar adayı Jeff Bridges) ortadan kaybolmuştur ve Cassady’nin görevi de onu bulmaktır.
Yeni tanıştığı Lyn’in inanılması güç hikayeleriyle aklı karışan ve merakı uyanan Bob, birdenbire Lyn’in peşi sıra gitmeye karar verir. İkili Django’nun kaçak medyum Larry Hooper (iki Oscar sahibi Kevin Spacey) tarafından yönetilen gizli kampına yol alırken, Bob da Django’nun Yeni Dünya Ordusu ve Hooper’ın mükemmel askerlerden oluşan kişisel ordusu arasında kalır. Bu zorlu maceradan kurtulmak için hiç ummadığı bir düşmanı altetmek zorunda kalacaktır.




Büşra (2009)



Vizyon tarihi: 19 Mart 2010

Oyuncular:
Mine Kılıç (Büşra), Tayanç Ayaydın (Yaman), Coşku Cem Akkaya (Ferit), Çiğdem Batur (Alara), Enise Ütük (Selen), Alpay Özdoğancı (Selim Bey), Gülay Deniz (Melek Hanım), Mutlu Güney (Hikmet Bey), Nesime Alış (Saadet Hanım), Hüseyin Özay (Rahman Bey), Kaan Urgancıoğlu (Titrek), Can Emre (Kirli), Erdi Işık (Morgöz), Murat Prosçiler (Uygar)

Ekip:
Alper Çağlar (Yönetmen), Bahadır Boysal (Senaryo), Alper Çağlar (Senaryo), Alper Akman (Yapımcı), Ulaş Zeybek (Görüntü yönetmeni), Duygu Kabaçam (Sanat yönetmeni), Ufuk Evcimen (Müzik), Yağmur Sarıgül (Müzik), Aziz Berk Erten (Müzik)

Konu:
BÜŞRA’nın hikayesi dört yalnız insanın, dört farklı bakış açısının ve dört trajik öykünün düğümlenmesiyle vücuda geliyor.

Büşra üniversiteden yeni mezun olmuş, hayata atılmak üzere olan, muhafazakar ve varlıklı bir ailenin türbanlı kızıdır. Modern ve progresif arzuları ile, ailesinin onu yetiştirdiği ve alışkın olduğu değerler kendi içinde bir çelişki halindedir. Zeki, maneviyata önem veren, ve yaşından öte bir bilgeliğe sahip olmasına rağmen muhafazakar veya liberal Türkiye arasında nereye ait olduğunu çözememektedir.

Yaman nihilist köşe yazıları ve agresif romanlarıyla tanınan, liberal bir gazeteci-yazardır. İçe dönük bir yapısı varmış gibi gözükse de, çok dobra ve pervasız konuşur, damarına basıldığında ortamın gerektirdiği diplomatik üsluba aldırmadan ağzına geleni söyler, bunun sonucunda kaybedebileceklerini umursamaz, aklı ve yeteneği sayesinde yarattığı krizlerin yol açabileceği problemleri aşma gücüne sahiptir. Her kariyer insanı gibi o da belli bir seviyede kente ve kent ilişkilerine mahkum olmuş, gerek kariyerinde gerek özel hayatında kendisiyle çelişebilecek şeyler yapmış ama samimiyete ve açık yürekliliğe karşı daima bir açık kapı bırakmıştır.

Ferit ise Büşra''nın ailesinin son derece sıcak baktığı bir damat adayıdır. Özünde aşırı tutucu ve önyargılı bir şekilde dindar olan Ferit, iş dünyasında ve arkadaşlarıyla olan sosyal hayatında ise asla gerçek kimliğini deşifre etmez. Sürekli farklı maskeler takan bu asabi genç adam, o kadar farklı kılığa ve davranışa bürünmüştür ki, bu kimliklere özendiği mi yoksa onlardan nefret ettiği mi belli değildir.

Alara, doğunun spiritüel öğretileriyle modern&kentli kimliğini “kendince” birleştirmiş, Yaman ile ilişkisini kaybetmemek için her türlü davranışı benimseyebilecek, alımlı bir genç kadındır. Görünürde mükemmel çift oldukları Yaman''la son zamanlarda araları iyice açılmıştır. Verdiği Yoga derslerindeki özdeyişleri ve felsefeleri kendi hayatına uygulayamamakta, içinde fokurdayan fesatlığı ve Yaman''a olan trajik alışkanlığını aşamayan müstehzi bir insandır.

Filmin esas konusu Büşra ile Yaman’ın tüm engellere ve ideolojik farklılıklara rağmen önüne geçemedikleri çekim kuvveti, ve sonunda alevlenen aşktır. İnsanların siyasi veya vicdani görüşlerine göre değil, özlerinde yer alan benzerliklere göre değer kazandığı, naif bir aşk.

Bir yandan Ferit ve Alara’ya ve bir yandan etraflarında tepki ile alevlenen muhafazakar ve liberal çevrelerine rağmen birbirlerine karşı olan hislerini engelleyemeyen Büşra ve Yaman, başlarına gelecek absürt komik engeller ve türlü belalara rağmen önyargılarını bir kenara bırakıp birbirlerini tanımaya bir fırsat verirler.

Fiyaskoya dönüşen türban defilelerinden, gençlerin çılgınca eğlendiği maskeli balolara, ara sokaklardan mahalle kavgalarına kadar İstanbul''un en güzel ve en kirli yerlerinin varolduğu, sevginin, baskının ve en önemlisi yalnızlığın sorgulandığı bir dram Büşra. Türkiye’nin ve Türklerin birbirlerini kırmaya ve birbirlerinden uzaklaşmaya meyilli olduğu bir dönemde, en insancıl ve doğal duyguların imkansız mücadelesi.

Sonunda ortaya çıkan kaçınılmaz trajedi ise, yaşadıkları toplumun en üzücü gerçeğini onlara mutlak bir biçimde anlatacak: Hoşgörü olmayan toplumlarda, insanlar yalnızlığa mahkumdur.

Doctor Who 5. Sezon Promosu

Gönderen: sinesefil | Perşembe, Mart 18, 2010 0 yorum

Doctor Who 5. Sezon, 3 Nisan Cumartesi günü başlıyor...

Doctor Who 5. Sezon Promosu:



Breaking Bad 3. Sezon Promosu

Gönderen: sinesefil | Perşembe, Mart 18, 2010 0 yorum

Breaking Bad 3. Sezon, 21 Mart Pazar günü başlıyor...

Breaking Bad 3. Sezon Promosu:



Supernatural 5. Sezon 15. Bölüm (Dead Men Don't Wear Plaid) Promosu

Gönderen: sinesefil | Perşembe, Mart 18, 2010 0 yorum

Supernatural'ın 15. bölümü "Dead Men Don't Wear Plaid" 25 Mart Perşembe günü yayınlanacak.

Supernatural S5xE15 Promosu:


Remember Me (2010)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 17, 2010 0 yorum


REMEMBER ME FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 30 NİSAN 2010

Konusu

Kurallara meydan okuyan Tyler (Robert Pattinson) ve ardında bir trajedi gizleyen Ally (Emilie de Ravin). Daha önceki yaşamları acılarla geçen bu iki gencin birbirlerine duydukları aşk, onların yaşamlarını kurmalarında en büyük güç olacaktır. Peki bu aşk, çocukluk felaketlerini unutturmaya yetecek midir?

Kardeşi intihar ederek ölen Tyler, annesi ve babasınında ilişkilerinin bu olaydan sonra kopması üzerine zor anlar yaşamaktadır. Ally ise annesinin cinayetine tanık olmuş bir genç kızdır. Bir noktada bu iklinin yolları kesişir.

REMEMBER ME FRAGMANI



IMDB

Kosmos (2009)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 17, 2010 0 yorum

KOSMOS FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 16 NİSAN 2010

Konusu

Reha Erdem'in yönettiği ve Sermet Yeşil, Türkü Turan, Hakan Altuntaş ile Sabahat Doğanyılmaz'ın oynadığı Kosmos, 16 Nisan 2010'da vizyona giriyor.

Kosmos mucizeler yaratan bir hırsızdır. Dağlardan taşlardan, ağlayarak ve sanki birilerinden kaçar gibi gelir bu zaman dışı sınır şehrine. Şehre girer girmez nehirde boğulan bir küçük çocuğu kurtarır ve mucize yaratan insan olarak hemen kabul görür şehirde.

Kosmos sıradan birisi değildir. Kosmos’u hiç yemek yerken ya da uyurken görmeyiz. En büyük ihtiyacı çay, tek besini ise avuç avuç yediği kesme ya da toz şekerdir. Şaşırtıcı maharetlerinden birisi de yüksek yüksek ağaçlara büyük bir kolaylıkla tırmanıp, incecik dallarında bir kuş gibi oturabilmesidir. Kosmos herkesi irkilten bir isteğini açık sözlülükle belirtir: Aşk peşindedir. Kosmos’la dereden kurtardığı küçük çocuğun ablası Neptün arasında tuhaf bir yakınlaşma olur, ağaçlarda damlarda çığlık çığlığa kuş bağırışlarını taklit ederek sanki gölgeleriyle buluşur, oynaşırlar.

Kosmos’un gelmesiyle şehirde o zamana kadar pek de görülmeyen küçük dükkan soygunları baş gösterir. Soygunlar ve mucizeler birbirini kovalarken, şehirliler Kosmos’un insanları iyileştirme gücünü keşfederler. Bütün dertliler, hastalar, şifa arayan çaresizler Kosmos’un peşine düşer. Zamanla talihsiz olaylar serisi herkesin ondan uzaklaşmasına sebep olur ve en sonunda başka çaresi kalmayan Kosmos bu zamandışı sınır şehrinden, geldiği gibi ağlaya ağlaya, kaçarak gider.

KOSMOS FRAGMANI



IMDB

The Runaways (2010)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 17, 2010 0 yorum


THE RUNAWAYS FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 09 NİSAN 2010 (ABD)

Konusu

1980’lerin başarılı hard rock grubu The Runaways’in biyografik öyküsü sinema perdesine yansıyacak.

Filmde, The Runaways grubunun gitaristi olarak adını duyuran ve ardından hard rock dünyasının kült figürlerinden biri haline gelen Joan Jett, Kristen Stewart tarafından canlandırılacak. Grubun vokalisti Cherie Currie’yi ise Dakota Fanning canlandırıyor. Kadroda ayrıca Stella Maeve‘de bulunuyor. Kristen ve Dakota, Twilight serisinin yeni filmi “New Moon“da da aynı seti paylaştılar.

1975 senesinde kurulan The Runaways, dünya çapında ünlü olan ve liste başarısı elde eden ilk kız grubu ünvanını koruyor.

THE RUNAWAYS FRAGMANI

A Single Man (2009)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 17, 2010 0 yorum


A SINGLE MAN FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 16 NİSAN 2010

Konusu

Tom Ford’un yönettiği ve Colin Firth, Julianne Moore, Nicholas Hoult ile Matthew Goode’ın oynadığı A Single Man, 05 Mart 2010’da Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film ve Mars Production tarafından vizyona çıkarılıyor.

52 yaşında bir İngiliz Edebiyatı Profesörü olan George Falconer, yaşamını uzun süreden beri birlikte paylaştığı hayat arkadaşı Jim'i kaybetmiştir. Onun ölümünün ardından George hayatın anlamını kaybettiğini hissetmektedir. Geçmişte yaşamaya başlayan ve geleceğe dair şüpheleri olan George'un en iyi arkadaşı, kendisi gibi varlık problemleri ile boğuşan güzel Charley'dir.

Hayatı sorgulayan George gün boyunca etrafında gelişen olayları izler, yeni insanlarla karşılaşır ve günün sonunda anı yaşamanın anlamına varır.

A SINGLE MAN FRAGMANI





IMDB

The Imaginarium of Doctor Parnassus (2009)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Mart 17, 2010 0 yorum


DR. PARNASSUS FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 02 NİSAN 2010


Konusu

Terry Gilliam’ın yönettiği ve Heath Ledger, Christopher Plummer, Verne Troyer ile Andrew Garfield’ın oynadığı Dr. Parnassus (The Imaginarium Of Doctor Parnassus), 02 Nisan 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

"İnsanların düş gücünü etkileme konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahip olan Doktor Parnassus karanlık bir sır ile lanetlenmiştir. Müzmin bir kumarbaz olan Parnassus şeytan Bay Nick ile binlerce yıl önce bir iddiaya girer ve ölümsüzlüğü kazanır. Yüzyıllar sonra, tek gerçek aşkıyla karşılaşınca Dr. Parnassus şeytanla bir başka anlaşma yapar, kızının 16 yaşına ulaştığı gün Bay Nick’in mülkiyetine geçmesi şartıyla, ölümsüzlük karşılığında gençliğe ulaşır.

Valentina hızla bu yaş dönümüne yaklaşırken Dr. Parnassus da kızını yaklaşmakta olan kaderinden kurtarmak ister. Bay Nick ödülü almak üzere gelir ancak her zaman iddiaya girmeyi sevdiği için, ödülü yeniden belirlerler. Şimdi ilk beş insan ruhunu kim daha önce baştan çıkarırsa Valentina onunla birlikte kalacaktır. Bu yolculukta yanına birkaç kaba, komik ve ilginç karakter alan Dr. Parnassus kızının, kendisinin kazanmasına yardımcı olan adamla evlenmesine izin verir.

Bu sürükleyici, olağanüstü yaratıcı ve büyüleyici zamana karşı yapılan yarışta Dr. Parnassus, gerçeküstü engellerden oluşan sonsuz bir manzarada kızını korumak için savaşmak- ve geçmişinde yaptığı hataları düzeltmek zorundadır!"


Hakkında

Terry Gilliam’ın yeni filminin ilanı; coşku, merak ve azımsanmayacak bir ilkseziden oluşan canlı bir karışımın uyarılmasına yol açar. Yaratıcı yönetmen, özgün ve bireysel bir öncü olarak tanınır, ama çalışmalarının perdeye aktarılması hiç de kolay olmamaktadır. THE IMAGINARIUM OF DOCTOR PARNASSUS’un prodüksiyon aşamasında Heath Ledger’ın trajik ölümü nedeniyle film yarım kalma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı, ama Gilliam, filmin yıldızının filme kattığı üstün performansı kaybetmeden hikayeyi yeniden oluşturmaya çabaladı. Yönetmen, oyuncu kadrosu ve ekibi, Gilliam ve Charles McKeown’ın sınır tanımayan olağan üstü hayal gücüyle on sekiz ay önce birlikte yazmaya başladığı filmi tamamlamak için dur durak bilmeden çalıştılar.

“Hikayenin formatı Heath’ın gerçekleştirmiş olduğu performansı korunmasına izin verdiği için, hiç bir dönemde Heath’un çalışması dijital teknoloji kullanılarak değiştirilmedi ya da dönüştürülmedi,” diye filmin yapımcıları medyaya ve halka açıklama yaptı: “Johnny Depp, Colin Farrell ve Jude Law’un canlandırdığı her bölüm Heath’ın canlandırdığı karakterin birçok özelliğini temsil ediyor.”

“Johnny, Colin ve Jude’a devreye girdikleri için ve filmi bitirmemizi sağlayan herkese, yapmış oldukları katkılardan dolayı müteşekkirim,” diye ekliyor yönetmen Terry Gilliam, “Heath’in üstün performansını dünyayla paylaşabildiğimiz için mutluyum.”

DR. PARNASSUS FRAGMANI




IMDB

sinesefil@twitter

sinesefil | copyright 2010
Sefiller diyarından duyurulur: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel zamazingolar el emeği, göz nuru, alın teridir.
İzinsiz kullanmaya kalkmayacağınızı biliyoruz, ola ki öyle bir densizlik ettiniz, sakın korkmayın;
peşinizden Reservoir Köpekleri'ni salacak ne hâlimiz var, ne de tâkatimiz.
Adı üstünde hepimiz bir avuç sefiliz. Şimdi uslu uslu oynayın bakalım. Öptük sizi kuzucuklar.