Mar Adentro / The Sea Inside (2004)

Gönderen: sinesefil | Salı, Mart 16, 2010


"Özgürlüğe açılan pencere..."


Hayatta, bazı olaylar, bazı istekler vardır. Çoğu zaman bunların bir suçlusu, bir sebebi, haklısı ya da haksızı olmaz. Ne olanlardan kimseyi sorumlu tutabilirsiniz, ne de sonrasında yapmak istediklerinizi kimse eleştirebilir. İşte Ramon’un hikayesi de bölye bir hikaye.

Hayat, yaşam, yaşamakta ki amaç, aşk, aşık olmak, - bir insan bulunduğu her durumda bu duyguyu tadabilir mi yoksa içinde bulunduğumuz durum aşkımıza engel mi?- Peki insan neye aşık olur? Aşık olduğunuz kişiyi diğerlerinden güçlü kılan şey nedir? Peki özgürlük nedir? Yaşama ya da yaşamama hakkının insanda saklı bulunmaması kişisel özgürlüğün kısıtlanması mıdır? “İçimdeki Deniz” bize bu soruların cevaplarını bire bir vermesede hemen hemen hepsine değiniyor. En önemlisi de bunu yaparken yargılamadan, incitmeden yapıyor. Durumların farklılık gösterdiği zamanlarda insan tercihlerinin de farklılık gösterebileceğini, doğru ve yanlış kavramlarının değişkenliğini bozmadan konuyu işliyor.

Bu sebepten filmde herhangi biri iyi, herhangi biri kötü, şu doğru söylüyor diğeri yanlış konuşuyor diyemiyoruz.

Alejandro Amenábar yönetmenliğini yaptığı film, konusu itibariyle durağan bir yapıda olsa da, karşılıklı diyalogların sürükleyiciliği ile birlikte zihni yoran bir yapıya bürünüyor. Mar Adentro tek bir anı bile boş, durağan geçmeyen bir dram iken, kişilerin ve kelimelerin olmadığı sahnelerde doğal güzelliklerin ve filmin isminde de geçen denizin muhteşem yapısının bizlere sunulması görsel olarakta filmi iyi yapan etmenlerden biri. Yönetmen sadece deniz ile sınırlı kalmamış. Yeryüzünün bir çok güzelliğini çeşitli sahnelerde filme ustalıkla entegre etmiş. Bu açıdan bakarsak yapımda doğanın çok başarılı bir kullanılışı söz konusu.




İki farklı aşk anlatılıyor filmde. Tamamen kendisi gibi olmas da tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmış olan avukatı Julia ve hayatına giren erkekler tarafından önemsenmeyen, kullanılan fabrika işçiliğinin yanında radyo programı da yapan Rosa. Julia, Ramon ile ortak bir kaderi, sonu paylaştığını düşünmekte ve Ramon’un söylediklerinde, düşündüklerinde kendi sonunu kendisi için kolaylaştıracağına inanmakta olduğundan aşık oluyor Ramon’a. Rosa ise hayatı boyunca görmediği saygıya aşık oluyor aslında. Fikirlerinin önemsenmesine, onu dinleyen biri olmasına aşık oluyor. Bir bakıma ikiside ihtiyacı olanı Ramon da buluyor. Bu durum ise aşkın sadece görsel ve maddesel güçlerden ibaret olmadığını, bunların yanında karşındakini anlama, farklı bedenlerde hayata aynı pencereden bakabilmek olduğu gerçeğini karşımıza çıkarktıyor.Aslında yönetmenin filmde yan konu olarak aşkı seçmesi de büyük bir ikilemin arasında kalmamı sağladı. Ölüm ve aşk. Aşkı yaşamak için sadece fiziksel temasın gerekmediği, ruhsal bütünlüğün aşkta büyük pay sahibi olduğunu gösteriyor bizlere. Düşlerken sınırsız olmanın mahkumiyeti olmadığını vurguluyor.




Filmde olan bitene değinmek gerekirse ki bu bölümden sonrası spoiler içermek durumunda olduğundan filmi izlemeyenlerin okumaması daha hayırlı bir seçim olacaktır.

Ramon (Javier Bardem) 20 li yaşlarının ortasında geçirdiği bir deniz kazası sonucu omuriliğinden sakatlanıp tetraplejik bir hasta oluyor. Film bu olaydan sonra Ramon’un ötanazi isteğini geri çeviren İspanya hükümeti ile girdiği mücadeleyi anlatıyor.

Dalgaların dansı ile başlıyor film. Bir terapi gibi. Olmak istenilen yerde nasıl olunur onun cevabını veriyor sanki. Dalgaların sesi ile daha ilk dakikadan kendinizi oturduğunuz yerde uçar gibi özgür ama bu huzuru bırakıpta hiçbir yere gidemeyecekmiş gibi kilitli hissediyorsunuz.



“Rahat ol. Gittikçe daha da rahat hissediyorsun. Şimdi önünde açılan bir sinema ekranı hayal et. Onu en beğendiğin yere kur. Nefes alıp verişine konsantre ol. Bedeninin rahatlamasını sağla. Huzuru hisset. Bırak nefesin gelsin ve gitsin. İşte oradasın. Ayrıntılara dikkat et. Renklere, desenlere, ışığa, ısıya dikkat et, sıcaklığı hisset. Bırak bu huzurlu manzara gözlerinin önünde oluşsun. Huzur duygusu sonsuz.”


Derken birden kendimizi Ramon’un gündeliğinde buluyorsunuz. Huzur dolu dalga sesleri yerini bir anda fırtınaya, yağmurun üşüten sesine bırakıyor. Daha filmin başında yaşadığımız bu değişim bize Ramon’un hayatında ne denli büyük iniş çıkışların olduğunu gösteriyor. Bu iniş çıkışları kendisi için sıradanlaştırma yöntemi ise hep gülümsemek. Bir süre sonra ağlarken gülümsemenin ustası olduğunu şu sözler ile anlatıyor.
"Bir şeylerden kaçamadığında ve tamamen etrafındaki insanlara bağımlı olduğunda gülerek ağlamayı öğreniyorsun."

Peki nasıl bir adam Ramon?
19 yaşında iken denizci olmaya karar vermiş ve bu yolla dünyayı gezmiş. Son derece yakışıklı. Mutlu bir birlikteliği olan, ihtiyacı olduğunda icat yapabilecek kapasitede zeki biri ki bu özelliği geçirdiği kazadan sonra yatağa bağlanması ile gün ışığına çıkıyor. Radyoda tartışma programlarını dinlemeyi seviyor. Bunun sebebinide "Gürültü ve kavgayı severim." şeklinde özetliyor. İcatlarını yapmaları için yeğeni Javier ve babasını görevlendirmesi de belki bu sebeptendir. İkisinin arasındaki kuşak farkından doğan zıtlaşmalar onu rahatsız ediyor gibi görünsede gizliden gizliye bundan keyif aldığını düşünüyorum.

Ötanazi istemi ile başvurduğu İspanyol mahkemelerinin davayı uzun yıllar boyunca sürdürmesi medyanın ilgisini çekiyor. Bu ilgi sayesinde bir çok avukat davayı üstlense de Ramon’un tercih ettiği avukat cadasil hastası olan ve ilerleyen yaşamında bitkisel hayata girme riski taşıyan bir avuktatır. Onun şu anda yaşadıklarının, avukatının gelecekteki korkuları olması bu davada onu mahkemeye karşı daha iyi ifade edebileceği düşüncesini benimsetir. Kendi durumunu en iyi onun anlayabileceğini düşünür. Ve bir çalışma esnasında avukatın bayılması ve hastalığının tekrar baskın hale gelmesi, gelecekle ilgili olan korkularını tetiklemekte ve ortak sonu paylaşacaklarını düşündüğü Ramon’a yakınlaşmasına sebep olmaktadır.



Ramon’un ailesinde de bu fikrine farklı açılardan bakanlar vardır. Abisi Ramon’un isteğine çok katı bir şekilde karşı çıkarken, yeğeni 20 li yaşlarına yaklaşmasına rağmen daha olan bitenlerin farkında bile değil. Yengesi onun bu kararını onaylamak istemese de Ramon’un kararlılığı karşısında ona yardımcı olmak dışında başka bir yol bulamamaktadır. Babası onun bu isteğini kendi ağzından duymayan tek kişidir evde. Bir konuşma esnasında azından çıkan şu kelimeler hissettiklerinin ne denli üzücü olduğunu göstermektedir. “Bir baba icin oğlunun ölmesinden daha kötü bir tek şey var; oğlunun ölmeyi istemesi...” Tüm bunların yanında ailesi ile vedalaşma sahnesi benim için filmin etkileyici sahnelerinin başında gelmektedir.

Film esnasında Katolik kiliselerine, dönemin eğitim sistemine de bir çok gönderme yapılıyor. Ramon’un, Rahip Francisco de Galdar ile konuşmalarında kilise yönetimine, yeğeni Javier’e de 2 farklı yerde “okulda ne öğretiyorlar size!” şeklinde azarlamasında da eğitim sistemine yapılan eleştirileri görebiliriz.

Ramon’un ötanaziyi bu kadar çok istemesinin sebebi nedir?

Bence bunun başlıca sebebi Ramon’un 27 yaşına kadar dolu dolu bir hayat yaşamasıdır. İçinde var olan özgürlük duygusunun hapsedilmesidir. Kabullenmekten başka seçimi olmadığı için sadece ona verilenlerle yetinen bir rutine alışamamasıdır. Geçirdiği kazaya kadar özgür bir hayat süren hatta 19 yaşında dünyayı gezmek için yola çıkan, hayatı her yönü ile yaşama hevesinde olan ve bunu da kaza anına kadar yapmış bir insanın yapısına oldukça ağır ve zor gelen bir durumda olduğu aşikar. Tüm bu yaşam enerjisinin yanında Ramon'un ölüme bakış açısı da ötanazi kararı almasını kolaylaştırıyor.

"Bu, o kadar da büyük bir mesele değil. Ölüm her zaman bizimleydi ve her zaman da bizimle olacak. Sonunda hepimizi bulacak. Herkesi bulacak. Bu hayatımızın bir parçası. Ölümü seçiyor olmama neden bu kadar şaşırıyorlar? Sanki bulaşıcıymış gibi davranıyorlar."

Julia hastalığı tekrarlandıktan sonra Ramon'a olan bağlılığının artması ile birlikte onunla daha çok zaman geçirmekte, yaşam ve ölüme dair paylaşımlarını arttırmaktadır. Bir gün konuşma esnasında Ramon'un yazılarını ve şiirlerini kitaplaştırma düşüncesi ortaya atılır ve Julia ile birlikte bu kitabı oluşturmaya başlarlar. Kitabın sonlarına yaklaşıldığında Julia kitap için bir yayınevi bulup kitabın ilk baskısı ile Ramon'un yanına geleceğini ve istediği sonu ikisi için yapacaklarının sözünü vermektedir. Fakat yazının başında da bahsettiğim gibi "Film, durumların farklılık gösterdiği zamanlarda insan tercihlerinin de farklılık gösterebileceğini, doğru ve yanlış kavramlarının değişkenliğini bozmadan konuyu işliyor. " Julia belki de eşine olan vefa borcu sebebi ile verdiği sözde durmuyor. Kitabın ilk baskısını ramona başka bir yol ile ulaştırdığı sahnede hayattan ölüm dışında hiç bir beklentisi olmayan bir insanın bile hayal kırıklığına uğrayabileceğini görebiliyoruz filmde. "Hayat ne garip vapurlar filan"

Filmin sonu ve gelişen olaylar ile ilgili çok fazla bilgi vermek istemiyorum. Söylemek istediğim son şey ise filmin bu kadar akıcı olmasındaki temel faktörün yan karakterlerin muhteşem işlenmesi olduğudur. Ramon’un ağabeyi, yeğeni Javier ve babası… Gerçekten mükemmel roller biçilmiş karakterler ve filme büyük artı katıyorlar. Baba’nın bir bakışı, ağabeyin "Ben bu evde yaşadığım sürece kimse kimseyi öldürmeyecek." empatiden uzak ama sevgi dolu isyanı, Javier'in tüm başıboşluğuna, savrukluğuna rağmen amcası Ramon'un bir dediğini iki etmemesi ( Arada ergenlikten kaynaklanan isyanlarını gözardı ediyorum.), Yengesinin kendi çocuğuymuş gibi Ramon ile ilgilenmesi konulara cahilce ama geleneksel bakış açısı filmi sürükleyici kılan yan etmenlerden sadece bir kaçı. Ayrıca mükemmel manzaralar eşliğinde sunulan film müzikleri de seyir zevkini katlamakta.

Film bittiğinde zihninizde birbiri ile çelişen onlarca soru ortaya çıkacaktır ve hemen hemen hepimiz bu sorulara farklı cevaplar veriyor olacağız ama asla benim "cevabım doğrudur" diyebileceğimiz bir düşünce içine olamayacağımızda bir gerçek. İçinizdeki denizin daha da derinleştiğini farkedeceksiniz ki bu bence bir filmden alınabilecek en değerli duygulardan biri.

Denize Açılmak

Denize açılmak, denize açılmak
Derinliğin hafifliği içinde

Hayaller gerçek olur.

İki ruhun birleştiği yerde

Sadece tek bir dilek gerçek olur.


Bir öpücük yaşamı ateşler,
Şimşek ve yıldırım ile.
Bedenim artık benden çıkar,
Evrenin merkezine ulaşmam ile.

Çocukça bir kucaklaşma
Öpücüklerin en safı.
Sonra geriye kalan
Sadece tek bir arzu.

Senin bakışların ve benimkiler,
Sürekli yankılanıyor, sessizce tekrarlayarak:
Derine, daha derine,
Et ve kanın ötesindeki her şeye..

Ama ben her zaman uyanıktım
Ve her zaman ölümü diledim,
Dudaklarım sonsuza dek
Senin saçlarına kenetlenmiş olarak.
Ramon Sampedro

Yardımcı kaynaklar

http://sozluk.sourtimes.org
http://tr.wikipedia.org


Yazan: vidanjör

0 Response to "Mar Adentro / The Sea Inside (2004)"

Yorum Gönder

sinesefil@twitter

sinesefil | copyright 2010
Sefiller diyarından duyurulur: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel zamazingolar el emeği, göz nuru, alın teridir.
İzinsiz kullanmaya kalkmayacağınızı biliyoruz, ola ki öyle bir densizlik ettiniz, sakın korkmayın;
peşinizden Reservoir Köpekleri'ni salacak ne hâlimiz var, ne de tâkatimiz.
Adı üstünde hepimiz bir avuç sefiliz. Şimdi uslu uslu oynayın bakalım. Öptük sizi kuzucuklar.