Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street (2007)

Gönderen: sinesefil | Salı, Mart 16, 2010


Mezarlığa Hoş geldiniz!!

Bazılarının cebini doldururken, bazılarını köle eden yozlaşmış Londra, zaman 18. Yüzyılın ikinci yarısı.
Bir berber ile onun güzeller güzeli karısı. Makasıyla usta bir sanatçı.. Hayatının anlamıydı güzel karısı..Fakat toydu göremedi bir başkasınında bu güzelliği gördüğünü, birden bire değişti hayatı..

İsmi mi? Benjamin Barker

Çokça zaman geçti bu olayın üzerinden, artık hatırlamaz hiç kimse. Neyse canım bana ne..Bir gemi gözüküyor limanda, pis bir hava..Bulunmaz bir eşi daha Londra’dan başkasında..Hayatın her insana eşit davrandığını söyleyemeyeceğim. Soluk benizli, donuk bakışlı, gür saçlı, nefret dolu gözlerle bir adam yürüyor Fleet Sokağı’na doğru. Karayip Korsanı’nın havası söndü, ürpertici müzikle sokakları delen kamera başımı döndürdü. Biraz soluklanacağım..Dünyanın en iğrenç turtalarını yapan, hafif kaçık, saçlarından eldivenine kadar kostümünün her detayına ikonik bir figür olarak karşıma Helena Bonham Carter çıkıyor. Girdiğim dükkanın sahibi, nam-ı değer Mrs.Lovett... Burası da Londra gibi ama bu kadında çok iş var...




Tutku, insanın en ilkel dürtüsü. Bir kere kapıldın mı ona kaybedersin yolunu. Tehlikenin kokusunu duyarsın ama tadını da alırsın. Ne kadar zevkli değil mi? Bütün vücudun kaskatı olmuştur. Artık çok daha güçlü,daha sağlam, daha güvenli hissedersin kendini. Ama yazık..Beyninin sadece bir bölümü çalışır. Kalbini kapatıp, gözlerinle baktığında sadece baktığını görürsün. Aslında görmezsin senin sana yaptıklarını...


Bir adam var demiştim. Bakışlarında ki nefret, gözlerindeki hırs, o heybetli ve korkutucu görüntüsü tuhaf bir şekilde çekimi altına alıyor etrafındaki herkesi. Yıllar önce yaşamı elinden alındığında ölmüş biri o aslında. 15 yıl suçsuz yere okyanusun ortasında hapsedilmiş. Önceki suçu ahmaklık, şimdiki suçu intikam. Döndüğünde onu tanıyan bir kişi var burada, Mrs. Lovet. Onun da suçu aşk.


Mrs. Lovett'ın söylediği şarkılardan biri: "Wait"


Adam mı kim? Sadece şunu söyleyeyim o artık SWEENEY TODD...

Her başarılı erkeğin arkasında mutlaka bir kadın vardır derler ama böylesi bir kadına çarpmak iyi mi kötü mü orası muamma. Birbirlerini tamamlayan bu çiftin hayattaki amaçları farklı olunca ördükleri çoraplar dönüp dolaşıp kendi ayaklarına dolanacak pek tabi.Yıllardır karşılıksız aşk beslediği adam bir gün çıka geldiğinde fırsat bu fırsat diyip adama karısının öldüğünü söylüyor Mrs.Lovet, Barker’ın Sweeney Todd kimliğiyle geri dönüşünden son derece mutlu, oya işler gibi sabırla adamın içine işleyip bir gün karısının yerine geçeceği günü ümitle bekliyor. Barker’a duyduğu saplantılı aşkın en önemli göstergesiyse, eski ustura takımını yıllarca saklaması ve geri dönünce sahibine teslim etmesi.



Bakmayın bu haline gerçekten de korkunç derecede yanlış anlaşılmış biri aslında çok tatlı bir herif.

Fakat adamın tek dostu ustarısı, tek derdi karısının intikamını alıp, kızına kavuşmak. Bu umutsuz aşkın kurbanı olan Mrs. Lovett, dikkatini çekmek için aşkının daha çok şey yapacak kendi kurbanları ile elbette. Cin gibi Mrs.Lovett. Bir sürü insan var traş olan, tattırabilirler çeşitli aromalarından.

İşte fırından çıkmış sıcak bir turta, içinde biraz rahip olsa? Güzel mi peki? Günah çıkarmaları onun etini sertleştirmediğine göre..Avukat da değil fena. Ama sadece duruşmalarda..Eğer asil bir ingiliz isen tatmalısın Kraliyet Donanması denizcisinden.Onun temiz etinden, tadarsınız gittiği her yerin lezzetinden..Züppe, dükkandaki en iyi malzeme..Papazı da denesene kızartınca çok iyi olur bence..

Dünya böyle gelmiş böyle gider, insanlar rüşvet yer akrabalarını kayırmak ister. Aşağı sınıftakiler asillere hizmet eder. Ne kadar mutlu eder bu sır bilenleri , asillerin alt sınıflara bir nevi hizmet edeceklerini!

Sweeney Todd her seferinde müşterisine farklı kesim modeller uyguladıktan sonra ters dönerek zemin altına yollayan berber sandalyesinden onları paketlerken sevgiliside aşağıda fırını ateşe veriyor. Tabi ilahi adalet eninde sonunda tecelli oluyor ve Sweeney todd kendi silahı ile ölürken Lovett’da kazanı boyluyor.



Yaşayan tek bir şey var bu şehirde aslında, kırmızının renginde, grinin tonunda, kuklalarını oynatıyor pencerenin pervazında...Birbirlerine çok yakışan bu çift yan yana geldiklerinde aslında çok gerçek ve çok insani yanları bulunan hem korkunç hemde bir o kadar komik kukla,karton karakterlerin bir yenisi daha ekleniyor sinema dünyasına.

~~~

Erkeklerin en savunmasız halde kelle koltukta oturdukları bir berber sandalyesi fantezisi ölüm korkusunu tetiklemişmidir bilmiyorum ama beni kimi zaman sadece şarkılarını dinlerken kimi zamanda filmin tamamını seyrederken sürekli gerilimde tutması ve hipnotize etmesinden dolayı objektif bakamıyorum bu ezberi bozan müzikale..
Tim Burton’un seyircisi alışıktır böyle ilklere. Corpse Bride’daki Ölü gelinine ve damadına hayat vermiş yanına da favori oyuncusu Jonny Depp’i almış, tek rengin kırmızı olduğu klasik karanlık atmosferinde bu kanlı müzikali Burton’dan başkası uyarlayamazdı herhalde.

Karakterlerin sevindiği, üzüldüğü ya da aşık olduğu durumlarda dans edip şarkı söylemelerine alıştığımız bildiğimiz müzikal filmlerden farklı olarak bu film sahne müzikali filmlerinden. Çünkü müzikal filmler şarkılar üzerinedir, şarkılı konuşma üzerine değil. Konuşmanın şarkıya, şarkının konuşmaya dönüşmesi ve şarkılarla sözlerin birbirini desteklemesi, kameranın hareketlerinin müziğe cevap vermesi izlerken insanı kendini bir tiyatro oyunu izlediğine inandırıyor.. Burton bu türe aynı zamanda kara mizah da yaparak farklılık katıyor. İki apayrı dünyanın harika bir evliliği bu. Korku sinemasıyla müzikali harmanlıyor, mizah, duygu,aydınlık, karanlık hepsini katıyor.



Neden Burton’un bu kadar iyi olduğuna dair, aldığı riskler, her zaman düşünülmeyeni düşünmesi ve her defasında bir adım ileri gitmesi sebep gösterilebilir. Filmde ki hiçbir oyuncunun hayatlarında hiç şarkı söylememiş olmalarına rağmen oyunculuklarıyla da birlikte bir şarkıcıdan daha iyi şarkı söyleyebilmeleri gerçek üstüydü.Kimin aklına gelirdi ki Jonny Depp ile Alan Rickman bir düet yapsın ya da çocukluğundan beri Mrs. Lovett’ı canlandırma hayali kurduğunu ve müzikale hayran olduğunu söyleyen Helena Bonham Carter’dan daha iyi kim canlandırabilirdi ki bu acımasız, kaçık aşçıyı?

Yan karakterler de en genç oyuncuya kadar özenle seçilmiş. Hele biri var ki sahnesi geldiğinde rol çalıyor resmen. Bir zamanlar Barker’ın yanında çıraklık yapmış, o gittikten sonra ondan öğrendiği üç,beş şeyle ortamını kurmuş üçkağıtçı italyan bir berberi canlandırıyor. O zamana kadar filmin verdiği gerginliğin etkisiyle sinirlerim boşalıyor ve patlatı veriyorum kahkahayı. Arada bir de aydınlanma yaşıyorum, ilk 15 dk’sını izleyip kapattığım Borat’taki adam değil mi bu? E bu adam çok komik ve üstelik harika şarkı söylüyor. İsmini film bittikten sonra öğrendiğim Sacha Baron Cohen, bu rolüyle birlikte bundan sonra daha seçici davranmasını gerektirecek kadar iyi bir oyuncu olduğunun farkındadır umarım..


Sweeney Todd karakterinde klasik hikayeden farklı olarak Tim Burton eski korku filmlerine olan sevgisi ve ikonik bir karakter yaratma isteğinden dolayı “Mad Love” daki Peter Lorre veya Lon Chaney ile Boris Karloff gibi klasik canavarların güçlü imajlarından esinlenmiş."Basit, eski moda,güçlü bir imaj sadece, onu bir mumya müzesinde görebilirsiniz bu da mükemmel olur" diyor.



Tabiî ki Sweeney Todd, Stephen Sondheim’sız düşünülemez. Tüm oyunları arasında en çok sahnelenen meşhur West Side Story ve Sweeney Todd. Sondheim, oyunu gerçek öykünün gerilimi ile orkestranın gerilimi arasında çıkan merak ve dram olarak açıklıyor. Bence filmi tam olarak tanımlayan cümle bu.



İngiliz edebiyatında 1846’da ilk kez bir penilik macera ve suç romanları serisinde yazıya dökülen Sweeney Todd yıllar boyunca özellikle Fransız tiyatro geleneği Grand Guignol tarzı piyeslerin konusu oluyor. George Dibdin Pitt adlı günün en ünlü oyun yazarlarından biri 1840’ların sonunda oyun yapıyor ve başarılı oluyor. Sonra yüzyıl boyunca farklı kişiler değişik uyarlamalarını yapıyor. En bilinen versiyonu ise 20. Yüzdılda 1970’lerin başında Chris Bond’un kaleme aldığı uyarlaması. Bu öyküye The Count of Monte Cristo ve The Revenger’s Tragedy’den unsurlar katmış. Böylelikle İlk defa sweeney motivasyon buluyor. Yüz yıldır olduğu gibi sadece kötü bir adam değil. İşte Stephen Sonheim, 1973’te Gypsy için Londra’yken, “Pub Tiyatro” denilen birahane ile tiyatro birleşimi tarzı bir İşçi tiyatrosunda bu uyarlamanın bir versiyonunu izliyor ve sabaha varmadan oyunu Broadway’de müzikal olarak sahneleme kararını veriyor. Tim Burton 3 ay sergilenen oyunu tam 13 kez izlemiş nitekim filmin yapım aşamasında da onu yanından ayırmıyor. Hem Tim Burton hem de Johnny Depp’in kariyerlerinde ilklere sebep olan ve alınlarının akıyla çıktıkları bu film benim gözümde bugüne kadar ki en iyi filmleri sıfatını çoktan aldı.

Yazan: Dery

0 Response to "Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street (2007)"

Yorum Gönder

sinesefil@twitter

sinesefil | copyright 2010
Sefiller diyarından duyurulur: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel zamazingolar el emeği, göz nuru, alın teridir.
İzinsiz kullanmaya kalkmayacağınızı biliyoruz, ola ki öyle bir densizlik ettiniz, sakın korkmayın;
peşinizden Reservoir Köpekleri'ni salacak ne hâlimiz var, ne de tâkatimiz.
Adı üstünde hepimiz bir avuç sefiliz. Şimdi uslu uslu oynayın bakalım. Öptük sizi kuzucuklar.