The Curious Case of Benjamin Button (2008)

Gönderen: sinesefil | Salı, Ağustos 24, 2010

En güzel masal...

2.5 saat süren ama hiç sıkılmadan, bitsin artık dedirtmeden ilerleyen bir masal The Curious Case Of Benjamin Buton. Genç bir kız olan Caroline’ın hastanedeki annesine, bir varmış bir yokmuş dercesine, bir günlüğü okumaya başlamasıyla kendimi içinde buluverdiğim, film bitip yazıları çıktığında “hayatımda izlediğim en güzel masaldı” dediğim bir film/masal.

“Sıra dışı koşullar altında doğdum”

Evet kahramanımız Benjamin, sıra dışı bir şekilde 80 li yaşlarındaki bir adamın vücuduna sahip olarak doğar. Annesi doğum sırasında hayatını kaybedince babası bu çirkin bebeği kabullenmek istemeyerek yaşlılar bakımevinin merdivenlerine bırakıp kaçar. Orada çalışan sevimli siyahi bakıcı Queenie, onu tüm çirkinliğine rağmen severek kendi çocuğu gibi sahiplenir.


Benjamin Queenie’ninin yanında, kendisini diğerleri gibi hayatının son demlerini yaşayan bir ihtiyar zannederek büyür. Ama büyüdükçe gençleşmeye, güçsüz bacaklarının üzerinde durup yürüyebilmeye, saçları çoğalıp vücudu dinçleşmeye başlar.

12 yaşında, hala yaşlı bir bedene sahipken, bakımevinde kalan büyükannesini ziyarete gelen Daisy’e ilk görüşte aşık olur.

17 yaşındayken, bir süre önce tanıştığı Kaptan Mike’ın römorköründe işe girerek denize açılır. Giderken Daisy’e ona sürekli yazacağına söz verir ve bu sözünü tutarak gittiği her yerden ona kart atar.

Benjamin, Kaptan Mike’ın yanında limandan limana yol alırken, denizde olmanın mutluluğunu, yasak aşkın tadını ve nihayet savaşın zalimliğini yaşar. Bakımevinde büyürken sıkça tanık olduğu ve ona sıradan bir şeymiş gibi gelen ölüm, savaşta bir denizaltının saldırısına uğrayan römorkör Chelsea’de, dostlarını kaybetmesiyle Benjamin’e farklı ve hüzünlü yüzünü gösterir.


Devamını uzun uzun anlatmak istemiyorum.

Film için bir masal dedim ya; Benjamin de masallara yakışacak kadar iyi yürekli, sevdiği kadın tarafından reddedilen ama kaza geçirdiğinde iyi olacağından emin olmak için onu uzaktan takip eden, kendisini bebekken terk eden babasını son nefesini vermesi için hayatta en çok huzur bulduğu göl kıyısına götüren ve yıllar sonra kendisi baba olduğunda 1 yaşındaki kızını ve çok sevdiği Daisy’i kendi iyilikleri için terk eden bir kahraman.


Benjamin ve Daisy’nin aşkı sıradan bir aşk değil. Savaştan döndüğünde bedeni yaşlı olduğu için Daisy ile beraber olmak istemeyen Benjamin’in korkularını yıllar sonra, Benjamin gençleştikçe kendisi yaşlanan Daisy yaşamaya başlıyor, roller değişiyor. Ama nereye gidip kiminle beraber olursa olsun Daisy’nin mavi gözlerini unutamayan Benjamin ile, ondan uzakta olduğu zamanlarda bile gece yatağına uzandığında Benjamin’e iyi geceler dileyen Daisy arasındaki bağın hiç zayıflamadığını hissedebiliyorsunuz.


Filmin başındaki saatçinin yaptığı konuşma ve bu konuşmaya eşlik eden savaş görüntüleri, sonlara doğru, Caroline’ın okuduğu, babasının ona yazdığı kartlardaki mesajlar ve artık iyice yaşlanıp kendisi de bakımevinde kalmaya başlayan Daisy ile önce çocuk sonra giderek bebek haline gelen Benjamin’in final sahneleriyse bence filmin en etkileyici sahneleriydi. O saatçinin konuşması sırasında iyi ki bu filmi çeviriyorum dedim kendime.


Yazan: Pınar Batum

0 Response to "The Curious Case of Benjamin Button (2008)"

Yorum Gönder

sinesefil@twitter

sinesefil | copyright 2010
Sefiller diyarından duyurulur: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel zamazingolar el emeği, göz nuru, alın teridir.
İzinsiz kullanmaya kalkmayacağınızı biliyoruz, ola ki öyle bir densizlik ettiniz, sakın korkmayın;
peşinizden Reservoir Köpekleri'ni salacak ne hâlimiz var, ne de tâkatimiz.
Adı üstünde hepimiz bir avuç sefiliz. Şimdi uslu uslu oynayın bakalım. Öptük sizi kuzucuklar.