Kavşak (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Ağustos 30, 2010 0 yorum

KAVŞAK FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 01 EKİM 2010


Konusu


Selim Demirdelen’in yönettiği ve Güven Kıraç, Sezin Akbaşoğulları, Umut Kurt ile Cengiz Bozkurt’un oynadığı Kavşak, 01 Ekim 2010’da Medyavizyon Film dağıtımıyla Arti Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

“Güven, bir muhasebe şirketinde şef olarak çalışmaktadır. Mutlu bir evliliği, her şeyden çok sevdiği bir kızı vardır. Mesai arkadaşlarına kızının başarılarını anlatmaya bayılır. Kızı da ona çok düşkündür. Her gün okuldan eve gelir gelmez babasını arar. Güven sıradan bir günün ardından şirketten çıkar, otobüse biner. Evinin bulunduğu ıssız sokak boyunca yürür, oturduğu üç katlı apartmanın önüne gelir. Dairesine girer, üstünü çıkarır, yüzünü yıkar, salondaki kanepeye oturur. Salon boştur. Ev boştur...”


KAVŞAK FRAGMANI


Never Let Me Go (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Ağustos 30, 2010 0 yorum

NEVER LET ME GO FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 01 EKİM 2010 (U.S.)

Konusu

Çocukluklarından itibaren aynı yatılı okula giden, birbirlerine çok bağlı üç dost olan Ruth, Tommy ve Kathy'nin yaşamı huzurlu ve mutlu geçmiştir. Ancak korkunç gerçek onları yakalayacaktır. Üçü de diğer insanlara organ sağlamak için üretilmiş klonlardır.


NEVER LET ME GO FRAGMANI

Wall Street: Money Never Sleeps (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazar, Ağustos 29, 2010 0 yorum

BORSA: PARA ASLA UYUMAZ FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 24 EYLÜL 2010



Konusu


Dünya küresel bir ekonomik krizle çalkalanmaktadır. Genç bir Wall Street yatırımcısı kötü bir durumda kalmış eski bir Wall Street uzmanıyla iki aşamalı bir görev için anlaşır. Gelmekte gözüken finansal çöküş öncesi finansal çevreleri bundan haberdar etmek ve bu genç yatırımcının akıl hocasının ölümünden kimin sorumlu olduğunu bulmak..


BORSA: PARA ASLA UYUMAZ FRAGMANI


Legend of the Guardians: The Owls Of Ga'Hoole (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazar, Ağustos 29, 2010 0 yorum

"LEGEND OF THE GUARDIANS" FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 24 EYLÜL 2010



Konusu


Ünlü film yapımcısı Zack Snyder (Watchmen, 300), Kathryn Lasky'nin 15 kitaplık "Guardians of Ga'Hoole" adlı eserini, beyazperdeye aktarıyor. Warner Bros. Pictures stüdyoları tarafından hazırlanan "Legend of the Guardians", Amerika ve Avustralya ortak yapımı olarak görücüye çıkacak. Animasyonun seslendirme kadrosunda ise oldukça bilinen isimler olan Emilie de Ravin, Abbie Cornish, Hugo Weaving, Geoffrey Rush ve Helen Mirren bulunuyor. Yapım, şu sıralar zirvede olan 3D kervanına katılarak; IMAX 3D ve RealD 3D olarak 24 Eylül 2010 (ABD) tarihinde sinemalarda olacak.

"Her şey, Soren isimli genç baykuşun, babası tarafından anlatılan 'Guardians of Ga'Hoole' isimli bir kahramanlık hikayesine büyülenmesiyle başlar. Hikaye, Ga'Hoole Savaşçıları; yani efsanevi kanatlı koruyucuların büyük savaşta tüm baykuş ırkını Safkanlardan (Pure Ones) nasıl kurtardığını anlatmaktadır. Soren, hayalindeki kahramanlara katılacağı günü düşünürken, ağabeyi Kludd, onun hayaliyle dalga geçmekte ve avlanmak için can atmaktadır, uçmak ve babasının küçük kardeşine olan sempatisini kendi üzerine çekmek istemektedir. Fakat Kludd'ın kıskaçlığı, iki kukumavın da yuvalarından kaybolup, Safkanların pençelerine düşmesine neden olmuştur. Şimdi Soren'in görevi, diğer genç baykuşlara yardım ederek cesaret isteyen bir kaçış yapmaktır. Efsanevi Ga'Hoole Savaşçıları'nın evi olan Kutsal Ağaç'ı bulmak için puslu denizleri ve onun gizemlerini birlikte geçeceklerdir. Soren'in tek umudu ise; Safkanları yenerek baykuş krallıklarını kurtarmaktır."


"LEGEND OF THE GUARDIANS" FRAGMANI

Charlie St. Cloud (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazar, Ağustos 29, 2010 0 yorum

CHARLIE ST. CLOUD / KARDEŞİMDEN SONRA FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 24 EYLÜL 2010


Konusu


Burr Steers’in yönettiği ve Zac Efron, Charlie Tahan, Amanda Crew ile Augustus Prew’in oynadığı Kardeşimden Sonra (Charlie St. Cloud), 24 Eylül 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarılıyor.

Büyük övgüler toplayan bir romandan yola çıkan Kardeşimden Sonra, Zac Efron’un (17 Yeniden, Saç Spreyi) dünyayı benzersiz şekilde görmesini sağlayan bir kazadan sağ kurtulmuş küçük kasaba kahramanı olarak başrolde oynadığı bir romantik dram filmi. Bu duygusallık dolu öyküde, bir yandan hayatının amacını ve aşkın dönüştürücü gücünü keşfederken, diğer yandan geçmişini kucakladığı romantik bir yolculuğa çıkıyor.


CHARLIE ST. CLOUD / KARDEŞİMDEN SONRA FRAGMANI

I Killed My Mother (2009)

Gönderen: sinesefil | Pazar, Ağustos 29, 2010 0 yorum

I KILLED MY MOTHER / ANNEMİ ÖLDÜRDÜM FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 24 EYLÜL 2010


Konusu


Xavier Dolan’ın yönettiği ve Xavier Dolan, Anne Dorval, François Arnaud ile Susanne Clement’in oynadığı Annemi Öldürdüm (J’Ai Tue Ma Mere - I Killed My Mother), 24 Eylül 2010’da Adrenal Film dağıtımıyla Adrenal Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

Yapmadığı ev ödevi yüzünden gereksiz büyüklükte bir yalan söyleyen Hubert, olayı duyup çılgına dönen annesi Chantale tarafından sınıf arkadaşlarının önünde azarlanır… Arkadaşı Antonin ile paylaşacağı bir evde daha özgür yaşamayı hayal eden Hubert, gördüğü kiralık daire üzerine konuyu annesine açar ve destek görür, ancak ertesi gün Chantale, yaşının küçük olduğunu ileri sürerek oğlunun taşınmasına izin vermez… O arada Antonin’in annesi Helene ile yaşadığı sevgi dolu ilişki Hubert’i geçmişe götürür, eski güzel günleri hatırlar ve annesini yeniden kazanabilmek için yemekten çamaşıra bütün ev işleriyle ilgilenir. İşten dönen Chantale, oğlunun yaptıklarına hayran kalır fakat bu durum fazla uzun sürmez; kadın, Helene ile karşılaşıp Hubert ile Antonin arasındaki ilişkiyi öğrenir ve şok geçirir… Vurdumduymaz babasının başbaşa görüşme talebini kabul eden Hubert, adamın evine gittiğinde tuzağa düşürülmüş hisseder; çünkü Chantale de oradadır ve ortak amaçları çocuğun yatılı okula yollanmasıdır… Bir haftasonu tatilinde kullandığı uyuşturucunun etkisiyle Hubert geceyarısı eve gider, annesini uyandırır ve ona aşkını ilan eder; fakat ertesi sabah gördüğü mektuptan yatılı okul macerasının bir yıl daha uzatıldığını anlar ve çılgına döner... Bir süre sonra Hubert okulda iki delikanlının saldırısına uğrarken annesi oğlunun odasında gizli video kayıtlarını bulur. Kasetlerde Hubert, acımasızca annesi hakkındaki düşüncelerini, hislerini itiraf etmektedir. Ertesi gün Hubert okuldan kaçar, deli gibi oğlunu arayan Chantale, sonunda onu büyüttüğü yerde, nehir kıyısında bulur. Tabiatın kucağında ikili kısa bir süre de olsa huzura erecektir…


Notlar

“Aslında onu hala seviyorum…”

Sadece 19 yaşındayken yönettiği, kişisel imkanlarıyla prodüksiyonunu gerçekleştirdiği, ve başrolü üstlendiği bu ilk filminde Xavier Dolan gayet açık sözlü… Kahramanı Hubert yetişkinliğe geçiş döneminin gerginliklerini tam dozunda yansıttığı gibi kahramanın annesi Chantale de orta yaş bunalımının huysuzluklarını tüm inandırıcılığıyla sergiliyor. Tıkır tıkır işleyen, evrensel diyaloglar ve akıcı anlatımı ‘ANNEMİ ÖLDÜRDÜM’ün başarısında büyük yere sahip. Xavier Dolan’ın sunduğu sinemasal keyfin yanı sıra özellikle genç seyirciler, büyümenin sıkıntılarına dair filmin barındırdığı pek çok detayda kendilerini görecekler. Ebeveynler ise film sayesinde çocuklarıyla doğru iletişim kurmanın alternatif yolları üzerine düşünecekler!

Tam adıyla Xavier Dolan-Tadros, küçük yaştan itibaren kamera önü deneyimi edinmeye başladı. Böylece, kendi deyişiyle oyunculuk yapmayı sevdiğinin, istediğinin farkına vardı. Senaryo yazmak, reji vs. ise her zaman cazip görünse de hiçbir zaman esas hedef değilmiş için kendisi için. Ergenlik bunalımları, annesiyle gel-gitli ilişkileri derken sadece üç gün içerisinde J’AI TUE MA MERE / I KILLED MY MOTHER başlıklı senaryonun ilk versiyonunu yazdı. Böylece daha 16 yaşındayken senaristti, kısa süre sonra da ilk filminin yapımcılığını, yönetmenliğini ve başrolünü üstlendi. Mart 1989, Quebec Kanada doğumlu Xavier Dolan’ın gerçekleştirdiği, otobiyografik özellikler taşıyan ilk uzun metraj sinema filmi ANNEMİ ÖLDÜRDÜM 18 Mayıs 2009’da görücüye çıktı. Üstelik bütün sinemacıların rüyalarını süsleyen Cannes Film Festivali’nde!.. Dolan, büyük övgülerin yanı sıra üç önemli ödül ile ayrıldı festivalden. Ardından Kanada’nın Oskar aday adayı oldu!


Bangkok’dan Reykjavik’e toplam 22 ödül ve 6 adaylık!

* İstanbul Film Festivali 2010: Radikal Halk Jürisi Özel Ödülü
* Cannes Film Festivali 2009 - Yönetmenlerin Onbeş Günü: Sanat-Sinema Ödülü, Genç Bakış Ödülü, SACD Ödülü
* 2009 Vancouver Film Festivali: En İyi Kanada filmi
* 2009 Lumiere Ödülleri: Lumiere Ödülü, Seyirci Ödülü
* 2009 Cesar Ödülleri: En İyi Yabancı Film adayı
* 2009 Sao Paulo Film Festivali: Uluslararası Jüri Ödülü adayı
* 2009 Satellite Ödülleri: En İyi Yabancı Film adayı
* 2009 Stockholm Film Festivali: Bronz At Ödülü adayı
* 2010 Palm Springs Film Festivali: En İyi Kadın Oyuncu
* 2009 Vancouver Film Eleştirmenleri: En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
* 2009 Bangkok Film Festivali: Özel Ödül
* 2009 Genie Ödülleri: Claude Jutra Ödülü
* 2009 Namur Festivali: En İyi İlk Senaryo, En İyi Kadın Oyuncu


I KILLED MY MOTHER / ANNEMİ ÖLDÜRDÜM FRAGMANI

White Collar 2. Sezon 8. Bölüm (Company Man) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

White Collar'ınn 8. bölümü "Company Man", 31 Ağustos Salı günü yayınlanacak.


White Collar S2xE8 Promosu:


Lie To Me 2. Sezon 21. Bölüm (Darkness & Light) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

Lie To Me'nin 21. bölümü "Darkness & Light", 30 Ağustos Pazartesi günü yayınlanacak.


Lie To Me S2xE21 Promosu:


Leverage 3. Sezon 12. Bölüm (The King George Job) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

Leverage'ın 12. bölümü "The King George Job", 29 Ağustos Pazar günü yayınlanacak.


Leverage S3xE12 Promosu:

True Blood 3. Sezon 11. Bölüm (Fresh Blood) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

True Blood'un 11. bölümü "Fresh Blood", 29 Ağustos Pazar günü yayınlanacak.


True Blood S3xE11 Promosu:


Män som hatar kvinnor (2009)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum


EJDERHA DÖVMELİ KIZ
FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 17 EYLÜL 2010



Konusu


Mikael Blomkvist, dürüst bir gazeteci olmasına rağmen, bir tuzağa düşürülmüş ve yanlış bir haberle ünlü bir işadamını suçlamıştır. Bunun üzerine Mikael'in tüm kariyeri tersine döner. Gazetesi artık onunla çalışmak istememektedir. Tüm medya peşindedir ve yalnızdır. Elbette onu izleyen Lisbeth'in farkında da değildir; nam-ı diğer "Ejderha Dövmeli Kız"ın...

Mikael, gazetecilik mesleğini bırakıp hapise girmek için gün sayarken, hiç beklemediği bir iş ayaklarına gelir. Ünlü Vanger şirketinin başındaki Henrik Vanger, Mikael'den yıllar önce kaybolan yeğeni Harriet'i bulmasını istemektedir. Aslında amcaya göre, Harriet öldürülmüştür ama cesedi hiç bir yerde bulunmamıştır. Güçlü bir aile olan Vanger'lerin nüfuzlarını kullanarak yaptıkları aramalar boşa çıkmıştır. Mikael'den isteği, Harriet'in katilini bulmasıdır. Mikael Blomkvist ve onun bilgisayar hacker'ı olan takipçisi Lisbeth Salander olayı aydınlatmak adına karanlık sırları ortaya çıkaracaklardır. ..


EJDERHA DÖVMELİ KIZ FRAGMANI

Tinker Bell and the Great Fairy Rescue (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

TINKER BELL VE PERİ KURTARAN FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 17 EYLÜL 2010


Konusu


Bu filmde Tinker Bell'in ilk kez bir insanla tanıştığı tarihi ana şahit olacaksınız...

Wendy ve Kayıp Çocuklar'la tanışmadan yıllar önce Tinker Bell, peri tozunun gücüne ve sihirli periler diyarına yürekten inanan Lizzy adında küçük bir kızla tanışır. Perilerin, İngiltere'nin çiçek açan çayırlarına yaptığı yaz ziyaretleri sırasında, iki farklı dünya ilk kez bir araya gelir ve Tinker Bell, bir arkadaşa ihtiyaç duyan meraklı bir çocukla dost olur. Tinker Bell büyük bir risk alarak hem kendi güvenliğini, hem de tüm perilerin geleceğini tehlikeye attığının farkında değildir.

Disney'in, inancın ve dostluğun gerçek gücü hakkındaki yepyeni filmini sakın kaçırmayın. Heyecan ve hayal gücüyle dolu “Tinker Bell and the Great Fairy Rescue - Tinker Bell ve Peri Kurtaran”, her yaştan bütün aile bireyleri için sihirli bir eğlence niteliğini taşıyor.


TINKER BELL AND THE GREAT FAIRY RESCUE /
TINKER BELL VE PERİ KURTARAN FRAGMANI

Devil (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

ŞEYTAN FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 17 EYLÜL 2010

Konusu

Bir grup insan bir gökdelenin asansöründe mahsur kalır, buraya kadar tek sorun bu gibi görünse de aralarında bir kişinin şeytan olduğunu henüz bilmiyorlardır...

M.Night Shyamalan ın öyküsünden uyarlanan filmin yapımcılığını da yine Shyamalan üstlenmiş...


DEVIL / ŞEYTAN FİLM FRAGMANI

Les aventures extraordinaires d'Adèle Blanc-Sec (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

ADELE'NİN OLAĞANÜSTÜ MACERALARI FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 10 EYLÜL 2010

Konusu

Luc Besson’un yönettiği ve Louise Bourgoin, Mathieu Amalric, Gilles Lellouche ile Jean-Paul Rouve’nin oynadığı Adele’nin Olağanüstü Maceraları (Les Aventures Extraordinaires D’Adele Blanc-Sec), 10 Eylül 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla TMC Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

Yıl 1912. Adele, amacına ulaşabilmek için sınır tanımayan gözü kara genç bir gazetecidir. Buna Mısır’a gidip oradaki mumyalarla uğraşmakta dahildir. Bu arada, Paris’te, panik yaşanmaktadır. Bir uçan dinozor cinsi olan Pterodactyl a ait 136 milyon yaşındaki bir yumurta Ulusal Tarih Müzesinde sergilendiği bölümde bilinmeyen biri tarafından kuluçkalanır. Yumurtadan çıkan kuş kentte terör estirmektedir. Ama yaşamı maceralarla dolu olan Adele için bunlar heyecan sayılmaz.


ADELE'NİN OLAĞANÜSTÜ MACERALARI FRAGMANI

The American (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

THE AMERICAN FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 10 EYLÜL 2010


Konusu

Anton Corbijn’in yönettiği ve George Clooney, Bruce Altman, Thekla Reuten, Irina Björklund ile Violante Placido’nun oynadığı The American, 03 Eylül 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarılıyor.

Jack, kiralık katiller arasında acımasızlığıyla tanınan biridir. Her görevden sonra yaptığı gibi küçük bir İtalyan kasabasında inzivaya çekilir. Rahip Benedetto’yla bir dostluk kurar, kasabada tanıştığı Clara isimli genç kadınla yakınlaşır. Jack, Clara’yla başlayan ilişkisi yüzünden konsantrasyonunu kaybetmektedir ve bir tetikçi için en tehlikeli şey açık vermektir.


THE AMERICAN / CENTİLMEN FRAGMANI


Resident Evil: Afterlife (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

RESIDENT EVIL: AFTERLIFE FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 10 EYLÜL 2010



Konusu


Paul W. S. Anderson’ın yönettiği ve Milla Jovovich, Wentworth Miller, Ali Larter ile Spencer Locke’nun oynadığı Resident Evil: Afterlife, 10 Eylül 2010’da Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

Dünya virüsün etkilerinden sarsılıp insanlar zombiye dönüşürken, Alice (Milla Jovovich) sağ kalanları bulup onları kurtarma macerasına devam ediyor. Umbrella Corporation ile olan savaşı yeni boyutlar kazanır. Fakat Alice beklenmedik eski bir arkadaşından yardım alır. Arkadaşıyla yeni bir yol bulular; bu yol onları zombilerden uzak Los Angeles’daki bir sığınağa götürür. Ancak, şehre vardıklarında şehir binlerce zombi onları beklemektedir. Alice ve arkadaşları ölümcül bir tuzağa doğru adım atmaktadır.


RESIDENT EVIL: AFTERLIFE FRAGMANI

Going the Distance (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 28, 2010 0 yorum

GOING THE DISTANCE / SENİ UZAKTAN SEVMEK FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 03 EYLÜL 2010

Konusu

Erin ve Garrett, birbirleri ile iyi vakit geçiren, oldukça uyumlu bir çifttir. Erin işi nedeniyle San Fransisco'ya dönmek zorunda kalır ve ardında yine işi nedeniyle New York'ta kalmak zorunda olan Garrett'ı bırakır. İlişkileri her ne kadar iyi gitse de, aradaki mesafeden dolayı bu aşkın biteceğini düşünmektedirler.

Ancak bekledikleri gibi olmaz, birbirleri olmadan geçen anlamsız altı haftadan sonra aradaki mesafeye rağmen ilişkilerini yürütmeye karar verirler. Oysa ilişkileri aradaki mesafeden değil, yanı başlarındaki dostlarından dolayı zora girecektir...


GOING THE DISTANCE / SENİ UZAKTAN SEVMEK FRAGMANI

Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (27 Ağustos 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Ağustos 27, 2010 0 yorum
Piranha 3D (2010)


Vizyon tarihi: 27 Ağustos 2010

Oyuncular:
Elisabeth Shue (Julie Forester), Adam Scott (Novak), Jerry O''Connell (Derrick Jones), Kelly Brook (Danni), Ving Rhames (Deputy Fallon), Jessica Szohr (Kelly), Steven R. McQueen (Jake Forester)

Ekip:
Alexandre Aja (Yönetmen), Pete Goldfinger (Senaryo), Josh Stolberg (Senaryo), Michael Wandmacher (Müzik), John R. Leonetti (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Her yıl Bahar Tatili’nde Victoria Gölü’nün nüfusu 5,000’den 50,000’e fırlar. Kasaba güneşlenmek, eğlenmek ve bol bol içki içmek isteyen insanların akınına uğrar. Ama bu yıl, bu küçük kasabada, kasaba yerlilerinin sarhoşlarla ilgili şikâyetlerinin yanına bir yenisi daha eklenecek. Yeni bir dehşet dalgası Victoria Gölü’nde açığa çıkmak üzere. Gölde insan yiyen balıkların ortaya çıkmasından sonra bir grup yabancı, bölgenin keskin dişli yeni sakinlerine balık yemi olmamak için bir araya gelecek ve dehşet saçan canavarlara karşı işbirliği yapacaklardır.





The Karate Kid (2010)


Vizyon tarihi: 27 Ağustos 2010

Oyuncular:
Jaden Smith (Dre Parker), Jackie Chan (Mr. Han), Taraji P. Henson (Sherry Parker), Rongguang Yu (Master Li), Zhensu Wu (Meiying''s Dad), Zhiheng Wang (Meiying''s Mom), Zhenwei Wang (Cheng)

Ekip:
Harald Zwart (Yönetmen), Michael Soccio (Senaryo), Atli Örvarsson (Müzik)

Konu:
12 yaşındaki Dre, Detroit''te mutlu bir hayat sürmektedir. Fakat annesinin işleri nedeniyle Çin''e taşınmak zorunda kalınca bir anda hayatı alt üst olur. Çin''deki yaşama uyum sağlamaya başlayan Dre, sınıf arkadaşı Mei Ying''e aşık olur. Mei Ying''te Dre''den hoşlanmaktadır, ama aradaki kültürel farklılık bu dostluğu zora sokar. Üstelik okulun karate yıldızı Chang de belalısı haline gelir. Dre için yaşam tam düzene girerken bir anda yine işler tersine döner. Chang ve arkadaşlarının dövdüğü Dre, bir Kung Fu ustası olan Mr. Han''la tanışınca iyi bir dövüşçü olmak için onun yardımını ister. Mr. Han ise bu sporun dövüş ve şiddet için değil, olgunluk ve kontrole için kullanıldığını küçük öğrencisine öğretmeye kararlıdır...





After.Life / Diriliş (2009)



Vizyon tarihi: 27 Ağustos 2010

Oyuncular:
Christina Ricci (Anna), Liam Neeson (Eliot), Justin Long (Paul), Josh Charles, Chandler Canterbury (Jack), Luz Alexandra Ramos (Diane)

Ekip:
Agnieszka Wojtowicz-Vosloo (Yönetmen), Agnieszka Wojtowicz-Vosloo (Senaryo), Paul Vosloo (Senaryo), Paul Haslinger (Müzik), Anastas N. Michos (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Korkunç bir trafik kazası geçiren Anna kazadan sonra kendine geldiğinde cenaze müdürü Eliot’ın kendi bedenini cenazeye hazırlamakta olduğunu farkeder. Aklı karışmış, korkmuş ve hâlâ canlı halde olan Anna öldüğüne inanmaz, Deacon ise onun ‘öbür dünyaya’ intikal ettiğini düşünmektedir. Eliot onu ölülerle iletişim kurabildiğine ve kendisine bir tek onun yardımcı olabileceğine dair ikna eder.


The Curious Case of Benjamin Button (2008)

Gönderen: sinesefil | Salı, Ağustos 24, 2010 0 yorum

En güzel masal...

2.5 saat süren ama hiç sıkılmadan, bitsin artık dedirtmeden ilerleyen bir masal The Curious Case Of Benjamin Buton. Genç bir kız olan Caroline’ın hastanedeki annesine, bir varmış bir yokmuş dercesine, bir günlüğü okumaya başlamasıyla kendimi içinde buluverdiğim, film bitip yazıları çıktığında “hayatımda izlediğim en güzel masaldı” dediğim bir film/masal.

“Sıra dışı koşullar altında doğdum”

Evet kahramanımız Benjamin, sıra dışı bir şekilde 80 li yaşlarındaki bir adamın vücuduna sahip olarak doğar. Annesi doğum sırasında hayatını kaybedince babası bu çirkin bebeği kabullenmek istemeyerek yaşlılar bakımevinin merdivenlerine bırakıp kaçar. Orada çalışan sevimli siyahi bakıcı Queenie, onu tüm çirkinliğine rağmen severek kendi çocuğu gibi sahiplenir.


Benjamin Queenie’ninin yanında, kendisini diğerleri gibi hayatının son demlerini yaşayan bir ihtiyar zannederek büyür. Ama büyüdükçe gençleşmeye, güçsüz bacaklarının üzerinde durup yürüyebilmeye, saçları çoğalıp vücudu dinçleşmeye başlar.

12 yaşında, hala yaşlı bir bedene sahipken, bakımevinde kalan büyükannesini ziyarete gelen Daisy’e ilk görüşte aşık olur.

17 yaşındayken, bir süre önce tanıştığı Kaptan Mike’ın römorköründe işe girerek denize açılır. Giderken Daisy’e ona sürekli yazacağına söz verir ve bu sözünü tutarak gittiği her yerden ona kart atar.

Benjamin, Kaptan Mike’ın yanında limandan limana yol alırken, denizde olmanın mutluluğunu, yasak aşkın tadını ve nihayet savaşın zalimliğini yaşar. Bakımevinde büyürken sıkça tanık olduğu ve ona sıradan bir şeymiş gibi gelen ölüm, savaşta bir denizaltının saldırısına uğrayan römorkör Chelsea’de, dostlarını kaybetmesiyle Benjamin’e farklı ve hüzünlü yüzünü gösterir.


Devamını uzun uzun anlatmak istemiyorum.

Film için bir masal dedim ya; Benjamin de masallara yakışacak kadar iyi yürekli, sevdiği kadın tarafından reddedilen ama kaza geçirdiğinde iyi olacağından emin olmak için onu uzaktan takip eden, kendisini bebekken terk eden babasını son nefesini vermesi için hayatta en çok huzur bulduğu göl kıyısına götüren ve yıllar sonra kendisi baba olduğunda 1 yaşındaki kızını ve çok sevdiği Daisy’i kendi iyilikleri için terk eden bir kahraman.


Benjamin ve Daisy’nin aşkı sıradan bir aşk değil. Savaştan döndüğünde bedeni yaşlı olduğu için Daisy ile beraber olmak istemeyen Benjamin’in korkularını yıllar sonra, Benjamin gençleştikçe kendisi yaşlanan Daisy yaşamaya başlıyor, roller değişiyor. Ama nereye gidip kiminle beraber olursa olsun Daisy’nin mavi gözlerini unutamayan Benjamin ile, ondan uzakta olduğu zamanlarda bile gece yatağına uzandığında Benjamin’e iyi geceler dileyen Daisy arasındaki bağın hiç zayıflamadığını hissedebiliyorsunuz.


Filmin başındaki saatçinin yaptığı konuşma ve bu konuşmaya eşlik eden savaş görüntüleri, sonlara doğru, Caroline’ın okuduğu, babasının ona yazdığı kartlardaki mesajlar ve artık iyice yaşlanıp kendisi de bakımevinde kalmaya başlayan Daisy ile önce çocuk sonra giderek bebek haline gelen Benjamin’in final sahneleriyse bence filmin en etkileyici sahneleriydi. O saatçinin konuşması sırasında iyi ki bu filmi çeviriyorum dedim kendime.


Yazan: Pınar Batum

The A-Team (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Ağustos 23, 2010 0 yorum

I love it when a plan comes together!

Vietnam Savaşı’nın son günlerinde Hanoi Bankası’nı soymak için General Morrison tarafından görevlendiren A Takımı, bu görev için ayrılmalarından hemen sonra generalin karargâhının bombalanması nedeniyle soygunu emir altında gerçekleştirdiklerini kanıtlayamayarak hapse girer. İlk fırsatta hapisten kaçan kahramanlarımız, 10 yılı aşkın bir süre boyunca ordudan kaçarak paralı asker olarak çalışır. The A Team işte bu maceraların anlatıldığı, çocukluğumuzun efsane dizilerindendi.

Diziden uyarlanarak çekilen bu yeni film zamana da uyarlanmış, yani hikâye Vietnam değil Körfez Savaşı zamanında geçiyor. Kahramanlarımız bu kez sahte Amerikan doları basımında kullanılacak para kalıplarını Saddam’ın adamlarının elinden çalıyorlar.
CIA ajanı Lynch (Dizide Lynch karakteri, ilk sezonda kahramanlarımızın peşinde olan Albay’dı) tarafından teklif edilen bu göreve General Morrison’ın gizli emriyle gidiyorlar ama Morrison öldürülüp kalıplar ortadan kaybolunca askeri mahkeme tarafından hapse gönderiliyorlar.


Dizinin her bölümünde olduğu gibi, filmde de bol bol aksiyon, patlama, çatışma sahnesi yer alıyor. Vurulan uçaktan paraşütlere bağlı tankla atlamak gibi çılgın sahneler de var. Tank uçar mı hiç bu ne saçma şey demeyin, The A Team uçuk kaçık bir diziydi, arabalar 10 takla atar, içindekiler emekleyerek dışarı çıkar, üstlerini silkeler, koşmaya devam ederdi, çizgi filmvariydi bazı şeyler, bu yüzden bu filmde olanlar da The A-Team için aşırı değil. Çekimler, sahneler gayet göz doldurucu.

Dizi, hep bir kavga ve çatışma olsa da kimsenin ölmemesiyle meşhurdu. Öyle ki 5 sezon boyunca sadece 2 kişi öldü.. Filmde buna istinaden B.A.i hapse girdikten sonra şiddet karşıtı olan bir karakter yapmak pek olmamış. Hannibal ve diğerlerinin onu bundan vazgeçirmeye çalışıp, birilerini öldürmesi için yönlendirmeye çabalaması da olmamış. Her şey bittikten sonra ortak bir karar alarak bundan sonra kimseyi öldüremeyeceğiz deseler A Takımı’nın ruhuna daha uygun bir davranış olurdu.


Filmin diziyle çelişen en büyük yönü, liderin Hannibal olduğu vurgulansa da hikâyenin daha çok Face karakteri üzerine kurulmuş olması. Peşlerine düşen Yüzbaşı Sosa Face’in eski sevgilisi, masumiyetlerini kanıtlamak için Lynch’i tuzağa düşürme plânı Face’e ait, filmin son cümlesini Hannibal’ın repliğini ödünç alarak yine Face söylüyor.

Dizideyse her şey Hannibal’dan sorulurdu. George Peppard hayatta olsa ve bu filmde rol alsa eminim bu senaryonun her yerini karalayıp replikleri değiştirirdi. Aslında eski A Team’de de senaristler Face karakterini daha baskın ve atılgan olarak yazmak istemişler ama George Peppard tüm senaryolar üzerinde oynayarak bütün etkili replikleri kendine çevirmiş. Bu yüzden Face karakteri çoğunlukla, Hannibal’ın plânları hakkında sızlanan, gerekmedikçe kavgaya karışmak istemeyen, keyfine düşkün bir Kazanova olarak kalmış.
Belki de yapımcı Stephen J. Cannel o zamanlar Peppard yüzünden yapamadıklarını bu filmde gerçekleştirmek istemiştir.

Karakterleri orijinal ve yeni hallerine bir göz atarak kıyaslarsak :

Albay John “Hannibal” Smith


Orijinal Hannibal, yani The A Team’in lideri Albay’ı George Peppard canlandırırdı. Puroyu elinden hiç düşürmeyen Hannibal, her durumda çılgın plânlar yapardı. Plânlar beklendiği gibi yürümeyerek başlarını sık sık belaya soksa da yine de sonuçta işe yarardı ve başarıyla sonuçlanan her plân sonrasında “I love it when a plan comes together” diyerek o meşhur kahkahasını atardı.

Filmde Liam Neeson’ın canlandırdığı yeni Hannibal biraz fazla ciddi; pek espri yapmıyor, gülmüyor, biraz sevimsiz bir Hannibal bu. Bizim bildiğimiz Hannibal olsa, filmin başında Tuco’nun elinden kurtulduktan sonra yolda giderken Face’i azarlamak yerine önce bu anın tadını çıkarır, bir keyif purosu yakardı. “Yüzünü gördün mü”, “müthişti” gibi kelimeleri Face’ten değil ondan duyardık.
Liam Neeson başarılı ancak gözler biraz daha kaçık, biraz daha sempatik bir Hannibal arıyor.

Teğmen Templeton “Faceman” Peck


Orijinal Face, Dirk Benedict’in canlandırdığı, yetimhanede büyümüş, yakışıklı, kadınlara düşkün, dolandırıcılıkta, kilitli her şeyi açmakta üzerine rakip tanımayan, gülümsemesi ve konuşmasıyla herkesi etkileyip istediğini elde edebilen, uçaktan helikoptere, çöp kamyonundan traktöre kadar Hannibal’ın çılgın plânları için gereken her şeyi bu sayede kolayca temin edebilen bir karakterdi.

Filmdeki Face’i Bradley Cooper canlandırıyor. Yakışıklı, kadınlara düşkün, biraz çılgın ve tıpkı orijinal Face gibi gereken her şeyi mucizevi şekilde temin edebilen bir karakter olduğunu Murdock’ı kaçırdıktan sonra bir helikopter ve şilep ayarlamasından anlıyoruz. Bradley Cooper başarılı bir oyunculuk sergiliyor.

Yüzbaşı “Howling Mad” Murdock


Orijinal Murdock, Dwight Schultz’ın canlandırdığı çılgın pilottu. V.A. Akıl Hastanesi’nde kalan Murdock görevler için Face’in çevirdiği numaralarla hastaneden kaçar, sık sık hayali arkadaşlarıyla konuşur (özellikle hayali köpeği Billy ile) çılgınca davranışlarıyla B.A.i deli ederdi.

Akıllı deli Murdock rolünü filmde Sharlto Copley canlandırıyor. Eskisi gibi uçuk kaçık ama bana eskisi kadar doğal gelmedi. Sharlto Copley’nin fiziği biraz Dwight Schultz’u andırıyor, bu yüzden bu filme seçilmiş olabilir belki bilmiyorum ama hareketlerini de ona benzetmek için kendini biraz fazla zorlamış sanki. Ama diziyi iyi bilmeyenler için oyunculuk ve tipleme gayet başarılı.

Çavuş Bosco 'B.A.' Baracus


Mr. T’nin canlandırdığı orijinal B.A.sert mizacıyla bilinen bir mekanik dahisiydi. Dizide çoğu bölümde bir depoya kapatılan kahramanlarımız, B.A.’in depodaki malzemeleri kullanarak yaptığı araçlar ya da silahlarla kurtulurdu. Boynunda kilolarca altın kolyeyle dolaşan bu dev adam sert mizacının altında çocuklara düşkün yufka bir yüreğe sahipti, favori içkisi süttü ve uçmaktan korkardı. Kırmızı çizgili siyah GMC vanına ise tek kelimeyle aşıktı.

Filmde B.A.i Quinton 'Rampage' Jackson canlandırıyor. Yeni B.A. in altın kolyeleri yok ama eskisi gibi o da vanına aşık. Ne yazık ki filmin başında van telef oluyor. Filmde uçuş korkusuna Murdock’ın sebep olduğunu görüyoruz. Dizide bundan bahsedilmese de sebebin Murdock olması gayet mantıklı. Oyunculuk başarılı, tipleme de öyle, gözlerim Mr. T’yi aramadı hiç.



Sonuç itibariyle eksikleri olmasına rağmen hiç beklemediğim kadar başarılı bir uyarlama olmuş. Ancak yapımcıların eski fanları filme çekmek için Dirk Benedict ve Dwight Schultz’un cameo olarak rol alacağını açıklaması ama bu cameo performansların filmin sonundaki tüm yazılar bittikten sonra sadece birkaç saniyelik sahnelerden ibaret olması biraz üçkağıt ve dizinin sevenlerine saygısızlık olmuş.

Bunun dışında, son yıllarda sık sık rastladığımız uyarlama facialarından biri olacağını düşündüğüm film önyargılarımı boşa çıkardı. Özellikle 80’li yılların çocuklarına tavsiye ederim.

IMDB

Yazan: Pınar Batum

Burn Notice 4. Sezon 12. Bölüm (Guilty as Charged) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cuma, Ağustos 20, 2010 0 yorum

Burn Notice'in 12. bölümü "Guilty as Charged", 26 Ağustos Perşembe günü yayınlanacak.


Burn Notice S4xE12 Promosu:

White Collar 2. Sezon 7. Bölüm (Prisoner's Dilemma) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cuma, Ağustos 20, 2010 0 yorum

White Collar'ınn 7. bölümü "Prisoner's Dilemma", 24 Ağustos Salı günü yayınlanacak.


White Collar S2xE7 Promosu:


Lie To Me 2. Sezon 20. Bölüm (Exposed) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cuma, Ağustos 20, 2010 0 yorum

Lie To Me'nin 20. bölümü "Exposed", 23 Ağustos Pazartesi günü yayınlanacak.


Lie To Me S2xE20 Promosu:


Leverage 3. Sezon 11. Bölüm (The Rashomon Job) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cuma, Ağustos 20, 2010 0 yorum

Leverage'ın 11. bölümü "The Rashomon Job", 22 Ağustos Pazar günü yayınlanacak.


Leverage S3xE11 Promosu:

True Blood 3. Sezon 10. Bölüm (I Smell A Rat) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cuma, Ağustos 20, 2010 0 yorum

True Blood'un 10. bölümü "I Smell A Rat", 22 Ağustos Pazar günü yayınlanacak.


True Blood S3xE10 Promosu:


Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (20 Ağustos 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Ağustos 20, 2010 0 yorum
The A-Team / A Takımı (2010)


Vizyon tarihi: 20 Ağustos 2010

Oyuncular:
Liam Neeson (Col. John ''Hannibal'' Smith), Bradley Cooper (Lt. Templeton ''Faceman'' Peck), Jessica Biel (Charisa Sosa), Quinton ''Rampage'' Jackson (Cpl. Bosco ''B.A.'' Baracus), Sharlto Copley

Ekip:
Joe Carnahan (Yönetmen), Joe Carnahan (Senaryo), Brian Bloom (Senaryo), Alan Silvestri (Müzik), Mauro Fiore (Görüntü yönetmeni)

Konu:
80’li yılların ünlü TV dizisi A TAKIMI’nın başrollerde Liam Neeson, Bradley Cooper, Jessica Biel, Patrick Wilson, Sharlto Copley ve Quinton ''Rampage'' Jackson olduğu sinema versiyonuyla karşımızda.
İşlemedikleri bir suçla yargılanan bir grup Özel Kuvvetler üyesi, isimlerini bu olaydan sildirmek için bir araya gelip, her birinin kendine özel yeteneklerini kullanarak asıl suçluyu bulmaya soyunurlar.


22 Bullets / L’Immortel / Ölümsüz (2010)


Vizyon tarihi: 20 Ağustos 2010

Oyuncular:
Jean Reno (Charly Matteï), Kad Merad (Tony Zacchia), Gabriella Wright (Yasmina Telaa), Richard Berry (Aurelio Rampoli), Marina Foïs (Marie Goldman), Claude Gensac (Mme Fontarosa)

Ekip:
Richard Berry (Yönetmen), Eric Assous (Senaryo), Richard Berry (Senaryo), Klaus Badelt (Müzik), Thomas Hardmeier (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Marsilya mafya dünyasında yaşanmış gerçek bir yaşam hikayesinden esinlenerek çekilmiş, ünlü oyuncuların rol aldığı ‘Ölümüz’ün konusu şöyle;
Marsilya’daki mafya ailesine üye olan, çok uzun, kanlı ve başarılı bir kariyere sahip olan Charly Matteï mafyadan ayrılmıştır. 3 yıl boyunca karısı ve iki çocuğu ile sakin bir yaşam sürmektedir. Ancak bir kış sabahı vücuduna 22 kurşun sıkılarak ölüme terk edilir ama Charly hayatta kalmayı başarır ve onu öldürmeye cesaret edebilecek tek kişi olan Tony Zacchia’nın peşine düşer. Zacchia bir hata yapmıştır: Başarısız olmuştur…




The Door / Kapı (2009)


Vizyon tarihi: 20 Ağustos 2010

Oyuncular:
Mads Mikkelsen (David), Jessica Schwarz (Maja), Heike Makatsch (Gia), Nele Trebs (Nele Weigant), Rüdiger Kühmstedt (Nachbar), Corinna Borchert (Nachbarin), Valeria Eisenbart (Leonie)

Ekip:
Anno Saul (Yönetmen), Jan Berger (Senaryo), Akif Pirinçci (Senaryo), Fabian Römer (Müzik), Bella Halben (Görüntü yönetmeni)

Konu:
David‘in başına gelen trajik olay hayatını altüst eder. Güzel komşusuyla aşk ilişkisi yaşayan genç adam, sevgilisiyle buluştuğu bir gün dikkatsizliği yüzünden havuza düşen küçük kızını kurtaramaz. Suçluluk duygusu altında ezilen David hayatının en karanlık günlerini yaşamakta ve karısı Maja ise onu affetmemektedir. İntihar etmek isteyen David son anda geçmiş zamana ait gizli bir kapı bulur.



Despicable Me (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Ağustos 16, 2010 0 yorum

DESPICABLE ME / ÇILGIN HIRSIZ FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 03 EYLÜL 2010


Konusu

Gül fidanlarıyla dolu beyaz bahçe çitlerinin olduğu mutlu insanlarla dopdolu bir banliyö mahallesinde, kurumuş çimleriyle kapkara bir ev bulunur. Komşuların bilmediğiyse bu evin altında çok büyük bir sır gizlenmektedir. Dalkavuklarından oluşan küçük bir ordusu olan Gru (Steve Carell), dünya tarihinin en büyük soygununu planlamaktadır. Dünyamızın uydusu Ay'ı çalmaya hazırlanmaktadır.

Gru kötü olan her şeyden zevk alır. Küçülten ışın tabancaları ve dondurucu ışın tabancalarıyla karada ve havada savaşmaya hazır araçlarıyla, yoluna çıkan her şeyi dize getirir. Ta ki üç küçük yetim kızın zorlu iradesiyle karşılaştığı güne kadar... Kızlar ona bakınca hiç kimsenin şimdiye kadar göremediği bir şey görürler: potansiyel iyi yürekli, sevecen bir baba.

Dünyanın en kötü adamı en büyük mücadelesiyle karşı karşıyadır: Margo, Edith ve Agnes adında üç küçük kız.



DESPICABLE ME / ÇILGIN HIRSIZ FRAGMANI

Machete (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Ağustos 16, 2010 0 yorum

MACHETE / USTURA FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 03 EYLÜL 2010


Konusu

Robert Rodrigez’in yönettiği ve Danny Trejo, Jessica Alba, Robert De Niro ile Michelle Rodriguez’in oynadığı Ustura (Machete), 03 Eylül 2010’da Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

Meksikalı eski bir federal, Texas’da işçi olarak çalışıp gizlenmektedir. Bir politikacı, Machete’yi pis işlerini yapması için işe alır. Ancak Machete, bir süre sonra kendini işe alanların amaçlarının farklı olduğunu anlar. Robert Rodriguez ve Quentin Tarantino’nun yapımcılığını üstlendiği, aksiyon ve gerilim filmi sevenleri hedefleyen film, Robert Rodriguez’in Grindhouse adlı filminin fragmanı baz alınarak çekildi.


MACHETE / USTURA FRAGMANI

The Karate Kid (2010)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Ağustos 16, 2010 0 yorum


KARATE KID FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 27 AĞUSTOS 2010

Konusu

Harald Zwart’ın yönettiği ve Jaden Smith, Jackie Chan ile Taraji P. Henson’un oynadığı The Karate Kid, 27 Ağustos 2010’da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılıyor.

Dre, Detroit'in en popüler çocuğu olabilecekten; annesinin (Taraji P. Henson) kariyeri ikisini de Çin'e götürür. Dre başlangıçta arkadaş edinme konusunda zorluk çeker ama sınıf arkadaşı Mei Ying'e yakınlık hisseder –ve bu his karşılıklıdır— gel gelelim kültür farkı böyle bir arkadaşlığı olanaksız kılmaktadır. Daha da kötüsü, sınıfın kabadayısı olan Cheng, Dre'ye düşman olur. Dre yalnızca biraz karate bilmektedir; kung fu diyarında, Cheng “karateci çocuğu” kolayca yere yapıştırır. Yabancı bir ülkede yalnız olduğunu hisseden Dre'nin, tamirci Bay Han (Jackie Chan) dışında konuşacağı kimsesi yoktur. Aslında bir kung fu ustası olan Bay Han ve Dre birlikte çalışmaya başlayarak bir dostluğa adım atar ve kung fu turnuvasında Cheng'le son bir karşılaşmaya doğru ilerlerler. Han, Dre'ye kung fu'nun yumruk ve savuşturmayla değil, olgunluk ve sükunetle ilgili olduğunu anlatırken, Dre de kabadayılarla yüzleşmenin, hayatının dövüşü olacağını öğrenir.


KARATE KID FRAGMANI


Remember Me (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 14, 2010 0 yorum

(2. bir uyarıya kadar filmin tadını kaçıracak bir spoiler içermemektedir.)


"Eğer beni duyabilseydin, parmak izlerimizin dokunduğumuz hayatlardan kaybolmadığını söylerdim."


Geçmişin gölgesi gelecekteki ilişkilerimizi etkiler mi? Başımıza gelen kötü olaylardan ders alırda mı değişiriz? Yoksa sadece değişmemiz gerektiği için mi değişmişizdir? “Remember Me/Beni Unutma” da insanların değişmek için neleri beklediğini, zamanlamanın, daha doğrusu akan zamanın değişimlerin gelecekteki ilişkilerine ne denli etki ettiğini güzel bir biçimde vurguluyor.


Filme başlarken keyifli, hafif tempoda giden, alelade romantik komedi bir film bekliyordum karşımda fakat daha ilk sahnesinden durumun böyle olmadığını anlamıştım. Film metro istasyonunda kızı ile oynayan bir kadının gaspçılar tarafından öldürülmesi ile başlıyor ve daha sonra uzun süre bu olaya başlı bir konu gelişmemekle birlikte Tyler’ın (Robert Pattinson) sıradan görünümlü yaşantısında buluyoruz kendimizi. Sabah uyanınca sigara içtiği yangın merdiveni, dağınık odası, uçarı ev arkadaşı ve filmde ki baskın karakterlerden olan babası Charles (Pierce Brosnan) ile 11 yaşındaki kız kardeşi Caitlyn (Alyssa Craig) ile tanışıyoruz. Charles çocuklarına karşı ilgisiz davranan, iş hayatında olduğu gibi ailesine karşıda sert tavırlar sergileyen, etrafındaki insanlara 2 basamak üstten bakan zengin bir iş adamıdır. Tyler yıllar önce abisinin kendini asarak intihar etmesinin sebebi olarak babasının bu ilgisizliği ve baskıcılığını görmektedir. Bu sebeple aralarında daima süregelen bir çekişme söz konusudur. Babasının varlığı ile çok rahat bir hayat sürebilecek iken kendisini idame ettirmek istemekte ve babasından gelecek en ufak maddi desteği bile kabul etmemektedir.




Charles çocuklarına karşı ilgisiz davranan, iş hayatında olduğu gibi ailesine karşıda sert tavırlar sergileyen, etrafındaki insanlara 2 basamak üstten bakan zengin bir iş adamıdır. Tyler yıllar önce abisinin kendini asarak intihar etmesinin sebebi olarak babasının bu ilgisizliği ve baskıcılığını görmektedir. Bu sebeple aralarında daima süregelen bir çekişme söz konusudur. Babasının varlığı ile çok rahat bir hayat sürebilecek iken kendisini idame ettirmek istemekte ve babasından gelecek en ufak maddi desteği bile kabul etmemektedir.

Filmdeki esas kızımız ise Ally (Emilie de Ravin) dir. Henüz 11 yaşında iken metroda annesinin öldürülmesine tanık olmuş, baskıcı olmasa da her şeyin kontrolü altında olmasını isteyen polis memuru babası Neil (Chris Cooper) ile hayatını sürdürmektedir. Bu iki ailenin kesişmesi bir gün bir sokak kavgasına karışan, daha doğrusu güçsüz ve haklı olanı korumaya çalışan Tyler’ı biraz pataklaması ve 1 gece nezarette tutması ile gerçekleşir. Daha sonra tesadüfen olmayan bir şekilde Tyler ile Ally tanışırlar. Bu tanışma Tyler’ın ev arkadaşının verdiği büyük gaz ile olsa da beklenen, olmazsa olmaz olur ve Ally ile Tyler birbirlerine aşık olurlar.

İki gencin aşkını anlatıyor görünse de aile bireyleri arasındaki ilişkiyi de orta ölçekte konu eden bir film Remember me. Her karakterin kendi hayatlarına dair farklı isteklerinin olması farklı hayatları aynı film içinde inceleyebilmemizi sağlıyor. Tyler’ın ev arkadaşı Aidan’ın seks ve alkole düşkünlüğünün altında yatan salt mutluluğu arama çabası, Charles’ın yaşanılan büyük acılara rağmen dik durmak istemesinin altında yatan güçlü olma çabası. -ki filmdeki büyük olaydan sonra bile araba başında gücünü toplamaya çalışıyor.- Yazıda çok bahsetmesem de filmde önemli bir yan karakter olan Tyler’ın kız kardeşi Alyssa’nın gergin aile ortamından etkilenişi ve okuldaki arkadaşları ile yaşadığı sorunlar. Karısı öldürülmüş bir polis olan Neil’in çaresizlik ile olan savaşı ve bir daha çaresiz kalmamak için her şeyi kontrol altında tutmak istemesi gibi filmde iki kişinin aşkı dışında farklı karakterlerinde psikolojik durumlarını sahne sahne yansıtıyorlar. Bu durum konu bütünlüğü açısından çok sağlıklı olmasa da anlatılan olayların dikkat çekici olması ile durumu kurtarıyor.

Filmde Pierce Brosnan canlandırdığı karakter izleyiciye hangi duyguyu tattırması gerekiyorsa bunu başarı ile yapıyor. Bazen burnu büyük tavırları ile kendisinden nefret ettiren, oğlunun toplantı salonuna yaptığı sert girişteki sahnesi ile tabiri yerinde ise yürek dağlayan, son sahnelerde karakterin gösterdiği değişimi izleyiciye çok iyi yansıtan bir performans sergilemiş.

Lost’tan da tanıdığımız Emilie de Ravin’i çekici yapan tek şey doğasında bulunan Avustralya aksanı olsa gerek. Fotoğraf çekilecek olsa mükemmel bir konu mankeni olur ama iş süregelen zamanda mimikler ve sesteki tonlama olunca sınıfta kalıyor. Zira Robert Pattinson’da elinde müsait sahneler, dialoglar olmasına rağmen aman aman bir performans sergileyemiyor. Mevcut elinde bulunan karizmatik varlığı ile filmi emekletebiliyor.




FİLMİN SONU İLE İLGİLİ SPOILER


Filmin 11 Eylül 2001 olayına bağlanması beklenmedik bir son olsa da zaten iki gencin aşkı ile aile içi sorunların arasında kalmış bir filmi üçüncü bir hatta yönlendirmekte ve ana konudan oldukça uzaklaştırmakta. Sonuç yine kaçınılmaz son ile bitse de bunun çok farklı bir biçimde olması filmin genel şablonuna çok daha uyabilecek bir duruş sergileyebilirdi. Verilmek istenen genel mesaj, “ölümün ne zaman nerede karşımıza çıkacağı belli değildir. Her şey yoluna girdi deriz ve… kaçınılmaz son. En iyisi bırak ıvırı zıvırı da anı yaşa” olsa da bunu 11 Eylül’e bağlaması film bittiğinde “Ne alaka lan?” sorusunu akla getirmedi değil, hatta genel konudan bir hayli uzaklaştırdı da diyebiliriz.


Genel olarak sahne sahne çok eğlenceli vakit geçirebileceğiniz bir film Remember me. Fakat konu bütünlüğü ele alındığında oldukça dağınık bir görüntü çizmekte. Romantizm temalı bir film mi? Yoksa aile sorunlarını anlatan bir drama mı? İkileminde sıkışıp kalasına rağmen saate bakmadan izleyebileceğiniz eğlencelik bir film.


Son olarak “Hayatta yaptıklarınız önemsiz olacaktır, önemli olan onları sizin yapmış olmanızdır çünkü bir başkası yapmayacaktır.

Yazan: vidanjör

Los amantes del Círculo Polar (1998)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Ağustos 14, 2010 0 yorum



(Spoiler içermektedir)



Hani bazı filmler yoktur... Biz film izlediğimizi düşünürüz ama karşımızdaki düpedüz ekrandan gözümüze yansıyan bir masaldır. Yoktur öyle bir film… Kulağımızla değil de gözümüzle dinleriz. Uyurken okunan masal gibidir. Masalı dinlerken farkında olmadan, daldığımız uyku tadında dalıyoruz Ana’nın ve Otto’nun hayatına.


Ölüm ve ayrılık acısıyla baş etmeye çalışan ve hayatın anlamını birbirlerine duydukları aşkta arayan iki çocuğun, yetişkinliğe uzanan hikayesini anlatan filmini, güçlü bir kader teması etrafında şekillendirmiş yönetmen. Çocukluktan yetişkinliğe; erkek çocuklarının annelerine, kız çocuklarının babalarına karşı düşkünlüklerini ve doğacak olan eksiklikler sonucunda karşılaşılan olumsuzlukları film boyunca detaylı bir şekilde görebiliyoruz.


Yok iken var olduğumuz, var iken de yok olabileceğimiz gerçeği ile çizilen çemberde kendine yer bulan “Kutup Çizgisi Aşıkları” hayatın özünde var olan “başladığı gibi biter” temasını barındırması ile de baştan sona olduğu gibi sondan başa doğru da izlenebilecek bir film.Baş kahramanlar Ana’nın ve Otto’nun hayatlarını ayrı ayrı ele alınıyor ve iki gencin bakış açıları ile isimlendirilmiş bölümlere ayrılıyor. Karakterlerin düşünce akışına bağlı olarak kendi iç dünyalarında yaşadıklarını, gerçekten olanları, gelecekte olmasını hayal ettiklerini, bazen de yaşanması muhtemel ama yaşanmamış olasılıkları gerçek zaman akışından bağımsız olarak sunan film, karışık bir yapıda görünse de sade anlatımıyla izlemesi keyifli bir aşk hikayesi olarak beyaz perdeye sunuluyor.





Film, Ana ve Otto’nun çocuklukları ile başlıyor ve film boyu ana karakterlerin isimlerindeki ters döngünün etkilerini göstererek devam ediyor. Ana konu olarak aşkı ele alan Julio Medem, aşk teması üzerinden kader inancının hayatımıza ne denli güçlü etki ettiğini vurguluyor film boyunca. Her şey başladığı gibi biter ve bittiği gibi başlar! Tıpkı “AnA” ve “OttO gibi… Farklı olan hayat çizgilerinin birbiri ile alakasız sebepler ile birleştirdiği Ana’nın ve Otto’nun olasılıkları düşük ihtimallerin gerçekleşmesi sonucu tanışması ve birbirlerinde yaşadıkları kayıpları bulmalarını görüyoruz filmin başlarında.


Yaşananlar önce Ana’nın gözünden küçük bir kızın bakış açısı ile ele alınıyor. “Neden peşimden koşuyor bu çocuk?”, “Bana neden öyle baktı?” Daha sonra aynı sahnelerde Otto’yu görüyoruz. “Benden neden kaçıyor?”, “Bana neden öyle baktı?”


İlkokul çağlarındaki çocukların aşkı tanımaması, kendileri için sevdiklerinin bir yansıması olarak görmelerine dem vuruyor. Ve anlarız ki ne Otto’nun peşinden koştuğu ondan kaçan, ne de Ana’nın kaçtığı peşinden koşan kişi değildir. Aşkın tesadüflere bağlı yansımalarını sunuyor Medem bize filmin başında.




Filmde sembolizmin kullanıldığını, birçok sahnenin bu yöntemlerle yinelendiğine şahit oluyoruz. Benzin bitmesi; bir şeylerin sona ermesi… Kağıt uçak; sevgililerin buluşması, tanışması… Trafik kazası; ansızın hayatlarda olan değişimler ve bunun olumsuz yansımaları… Ren geyikleri; aldatma, aldatılma… gibi… Tek tek bakıldığında filmde anlamsız kalan bu öğeler, filmin akışı içerisinde bütünlük oluşturarak seyir zevkini katlamakta ve filmin kendi içinde spoiler tadında bir anlatım oluşturmasına sebep olmakta.


İspanyol dramlarının vazgeçilmez öğelerinin arasına giren doğa manzaraları bu filmde de karşımıza sıkça çıkıyor. Ana’nın bekleyiş anlarında yönetmenin sunduğu manzaraların büyüleyiciliği ile kendimizi bir anda Ana ile bekler halde buluyoruz. Güneşin batmadığı bölgede sona eren filmi; aynı satırları farklı yorumlanışı ile kelimelerle oynayan bir şair gibi sahnelerle oynuyor Medem. Benzer sahnelerden farklı tatlar almamızı sağlıyor.




Özellikle Otto’nun çocukluğu ve Ana’nın yetişkinliğini canlandıran oyuncuların performansını çok beğendim. Her ikisi de sahnenin akışına göre yüzlerindeki ifadeyi çok güzel yansıtmışlar. Otto’nun muzur bir bakışı ile kıpırdayan film, hüzne boğduğu yüzü ile hızla akan saniyelere inat yavaşlıyor. Başarılı yakın çekimlerle bahsettiğim duyguları çok daha iyi hissetmemizi sağlayan Julio Medem’in hakkını da teslim etmek gerekir.


Medem’in şairane anlatımı ile, zaman zaman kendi çocukluk aşkımızı aklımıza getiren, yaptığımız acemilikleri, toylukları hatırlatıp gülümsetecek çok keyifli bir 110 dakika geçirmemizi sağlayacak masalsı bir drama, aşk hikayesi bizleri bekliyor.

Yazan: vidanjör

sinesefil@twitter

sinesefil | copyright 2010
Sefiller diyarından duyurulur: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel zamazingolar el emeği, göz nuru, alın teridir.
İzinsiz kullanmaya kalkmayacağınızı biliyoruz, ola ki öyle bir densizlik ettiniz, sakın korkmayın;
peşinizden Reservoir Köpekleri'ni salacak ne hâlimiz var, ne de tâkatimiz.
Adı üstünde hepimiz bir avuç sefiliz. Şimdi uslu uslu oynayın bakalım. Öptük sizi kuzucuklar.