The A-Team (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 31, 2010 0 yorum

THE A-TEAM / A TAKIMI FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 20 AĞUSTOS 2010


Konusu

Joe Carnahan’in yönettiği ve Liam Neeson, Bradley Cooper, Jessica Biel ile Patrick Wilson’un oynadığı A Takımı (The A Team), 20 Ağustos 2010′da Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

İşlemedikleri bir suçla yargılanan bir grup Özel Kuvvetler üyesi, isimlerini bu olaydan sildirmek için bir araya gelip, her birinin kendine özel yeteneklerini kullanarak asıl suçluyu bulmaya soyunurlar.

THE A-TEAM / A TAKIMI FRAGMANI

Die Tür (2009)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 31, 2010 0 yorum

KAPI FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 20 AĞUSTOS 2010

Konusu

Anna Saul’un yönettiği ve Mads Mikkelsen, Jessica Schwarz, Thomas Thieme ile Heike Makatsch’ın oynadığı Kapı (Die Tür - The Door), 20 Ağustos 2010’da Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarılıyor.

David‘in başına gelen trajik olay hayatını altüst eder. Güzel komşusuyla aşk ilişkisi yaşayan genç adam, sevgilisiyle buluştuğu bir gün dikkatsizliği yüzünden havuza düşen küçük kızını kurtaramaz. Suçluluk duygusu altında ezilen David hayatının en karanlık günlerini yaşamakta ve karısı Maja ise onu affetmemektedir. İntihar etmek isteyen David son anda geçmiş zamana ait gizli bir kapı bulur.

KAPI FRAGMANI



Cats and Dogs: The Revenge Of Kitty Galore (2010)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 31, 2010 0 yorum

KEDİLER VE KÖPEKLER: KITTY GALORE'UN İNTİKAMI FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 13 AĞUSTOS 2010

Konusu

Brad Payton’un yönettiği ve Alec Baldwin, Michael Clark Duncan, Chris O’Donnel ile Roger Moore’un seslendirdiği Kediler Ve Köpekler: Kitty Galore’un İntikamı (Cats and Dogs: The Revenge Of Kitty Galore), 13 Ağustos 2010’da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılıyor.

Kediler ve köpeklerin ezeli çekişmesinde çılgın bir kedi rekabette birkaç pati öndedir. Önceleri, Meows adlı casus kediler organizasyonunun üyesi olan Kitty Galore’un, düşmanlarını altetmek için şeytani bir plânı vardır. Bu beklenmedik tehdit karşısında kediler ve köpekler tarihte ilk kez kendilerini ve insan dostlarını kurtarmak için işbirliği yaparlar.



KEDİLER VE KÖPEKLER: KITTY GALORE'UN İNTİKAMI FRAGMANI


Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (30 Temmuz 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Temmuz 30, 2010 0 yorum
Inception / Başlangıç (2010)


Vizyon tarihi: 30 Temmuz 2010

Oyuncular:
Leonardo DiCaprio (Cobb), Ken Watanabe (Saito), Joseph Gordon-Levitt (Arthur), Marion Cotillard (Mal), Ellen Page (Ariadne), Tom Hardy (Eames), Cillian Murphy (Fischer), Tom Berenger (Browning)

Ekip:
Christopher Nolan (Yönetmen), Christopher Nolan (Senaryo), Hans Zimmer (Müzik), Wally Pfister (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb’un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği herşeye malolmuştur. Cobb’a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansız “başlangıç”ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır.
Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları, onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb’un görebildiği bir düşmandır.





Mother and Child / Anneler ve Kızları (2010)


Vizyon tarihi: 30 Temmuz 2010

Oyuncular:
Naomi Watts (Elizabeth), Samuel L. Jackson (Paul), Kerry Washington (Lucy), Annette Bening (Karen), David Morse (Tom), Carla Gallo (Tracy), Brittany Robertson (Violet), Amy Brenneman (Dr. Stone)

Ekip:
Rodrigo García (Yönetmen), Rodrigo García (Senaryo), Xavier Pérez Grobet (Görüntü yönetmeni), Ed Shearmur (Müzik), Steven Weisberg (Kurgu), Heidi Levitt (Oyuncu yönetimi (kasting))

Konu:
Yıldız oyuncuların bir araya geldiği, üç kadının kesişen hayatlarını konu alan dokunaklı bir dram: Gabriel Garcia Marquez’in oglu Rodrigo Garcia’nin son filmi, kadınlık ve annelik kavramlarını mercek altına alıyor.
40 yıl kadar önce başlayan hikâyede 14 yaşındaki bir kız hamiledir ve bebeğini evlâtlık verir. Bugüne geldiğimizde üçü de hayatlarının kontrolünü ele almaya çalışan üç ayrı kadınla karşılaşırız.
Elizabeth (Naomi Watts), güzelliğinin farkında olan ve bunu yararına kullanan başarılı ve zeki bir avukattır. Ne zaman bir konuda galip gelemeyeceğini veya durumla başa çıkamayacağını anlasa, cazibesini kullanır; bu patronuyla (Samuel L. Jackson) romantik bir ilişkinin başlangıcına yol açacak olsa da ya da gereğinden fazla arkadaşça davranan komşusu ve kocasını (Carla Gallo ve Marc Blucas) kontrol etmek için de olsa cazibesini kullanmaktadır. Karen (Annette Bening) ise yürekli ama bunu asla göstermeyen bir sağlık uzmanıdır. 14 yaşındayken doğurduğu kızını evlâtlık vermiş ama bunu hiç atlatamamıştır - acısı onu etrafındaki herkese karşı acımasız ve sert bir hale getirmiştir, iş arkadaşı olan ve ona ilgisi açık olan Paco’ya bile (Jimmy Smits). Lucy (Kerry Washington) de kocasıyla çocuk sahibi olamamış ve hep hayal ettiği aileye sahip olmak için evlatlık almayı plânlayan bir 20 yaşında bir kadındır. 3 kadının hikâyesi annelik duygusu etrafında birleşir.





A Brand New Life / Yepyeni Bir Hayat (2009)


Vizyon tarihi: 30 Temmuz 2010

Oyuncular:
Sae Ron Kim (Jinhee), Do Yeon Park (Sookhee), Ah-sung Ko (Ye-shin), Kyung-gu Sol (Jinhee''s father), Seong-kun Mun (Doctor), Myeong-shin Park (Bomo)

Ekip:
Ounie Lecomte (Yönetmen)

Konu:
Babasına hayran bir kız çocuğu olan dokuz yaşındaki Jin-hee, babası tarafından Seoul yakınlarında bir yetimhaneye geri alınmamak üzere bırakılır. Fakat Jin-hee babasının bir gün döneceğine inanmaktadır ve bu inançla bırakıldığı yere uyum sağlamamakta direnir. Evlat edinmek üzere batılı çiftlerin ziyaretlerde bulunduğu yetimhanede artık bekleyiş hakimdir…
Koreli yönetmen Lecomte''un kendisi de çocukken evlat edinilerek Fransa’ya götürülmüş ve film de yönetmenin kendi anılarından esinlenerek yapılmıştır. Film, büyük ilgi topladı ve birçok ödül kazandı.

Aldığı Ödüller:
• 2009 Tokyo En İyi Asya Filmi
• 2009 Cinekid (Amsterdam) Jüri Ödülü
• 2009 Goa En İyi Yönetmen
• 2009 Asya-Pasifik Sinema Ödülleri En İyi Çocuk Filmi
• Berlin Film Festivali - Special Mention


L'immortel (2010) - 22 Bullets

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Temmuz 28, 2010 0 yorum

L'IMMORTEL / ÖLÜMSÜZ FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 13 AĞUSTOS 2010

Konusu

Charly Matteï Kanun Kaçağı bir hayattı tamamlayıp hayatında yeni bir sayfa açmıştır. O Üç Yılda Beri Rahat bir Hayat Sürüyor hayatını eşine ve iki çocuğuna adıyordu.Bir Kış Günü Sabahı Marseille'nin eski bir limanın da geçmişten kalma bir hesaplaşma ile Eski günlerinin günahlarını çıkartacak yada hayata veda edecektir.


L'IMMORTEL / ÖLÜMSÜZ FRAGMANI

Grown Ups (2010)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Temmuz 28, 2010 0 yorum

GROWN UPS / BÜYÜKLER FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 13 AĞUSTOS 2010


Konusu

Dennis Dugan’ın yönettiği ve Adam Sandler, Kevin James, Chris Rock, David Spade’ın oynadığı Büyükler (Grown Ups), 13 Ağustos 2010’da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılıyor.

Adam Sandler, Kevin James, Chris Rock, David Spade ve Rob Schneider, otuz yıldan sonra tekrar bir araya gelerek birbirlerinin aileleriyle ilk kez karşılaşan beş çocukluk arkadaşının öyküsünü anlatan Büyükler/Grown Ups'in yıldız komedyen kadrosunu oluşturuyor. Çok sevdikleri eski basketbol koçları ölünce, yaz aylarını yıllar önce şampiyonluk kutlamalarını yaptıkları göl evinde geçirmek için büyüdükleri kasabaya dönerler.

Sandler'ın fikir babalığını yaptığı, kendisinin ve ailesinin hayatta önemli olan şeyler konusunda bakış açısını kaybettiğini hisseden bir adam olan baş karakter, beklenmedik şekilde büyüdüğü kasabaya dönmesi gerektiğinde, bunu köklerine dönmek ve ailesini yola sokmak için bir fırsat olarak görür. Bunu yapması için, bir göl evi kiralar ve Dört Temmuz haftasında kalmaları için eski arkadaşlarını ve onların ailelerini davet eder.


GROWN UPS / BÜYÜKLER FRAGMANI

The Good Heart (2009)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Temmuz 28, 2010 0 yorum

THE GOOD HEART FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 13 AĞUSTOS 2010


Konusu

Başrollerinde Paul Dano ile Brian Cox'un yer aldığı film evsiz bir adamı kendi kanatları altında alan bir bar sabinin hikayesini anlatıyor. Dano filmde Lucas isimli bir evsizi canlandırıyor. Lucas intihar ettiği için kaldırıldığı hastanede kalp krizi geçirdiği için tedavi gören Jacques isimli varlıklı bir adamla ile tanışıyor.

THE GOOD HEART FRAGMANI:

Eat, Pray, Love (2010)

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Temmuz 28, 2010 0 yorum

EAT, PRAY,LOVE FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 13 AĞUSTOS 2010 (USA)

Senaryosu Ryan Murphy'ye ait olan ve yazar Elizabeth Gilbert'ın kendi hayat deneyiminden yola çıkarak yazdığı Eat, Pray, Love kitabından uyarlanan filmde Julia Roberts, ABD'nin bu popüler yazarını canlandıracak. Roberts'a filmde, evlendikten sonra kendi kendisini keşfetmesini sağlayan ve boşandıktan sonra da bu romanı yazdığı eski kocasını canlandıran Javier Bardem, The Visitors ile Oscar'a aday olan Richard Jenkins ise ashramda tanıştığı bir Teksaslı bir adam rolünde eşlik edecek. Film, hayatta herşeye sahip olan ama bir türlü tam bir mutluluğa erişemeyen Elizabeth'in acılı bir boşanma ve depresyonun ardından kendini keşfetme sürecini anlatıyor.

EAT, PRAY,LOVE FRAGMANI:

Camino (2008)

Gönderen: sinesefil | Salı, Temmuz 27, 2010 0 yorum

CAMINO FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 06 AĞUSTOS 2010


Konusu


Gerçek bir olaydan esinlenen Camino, genç bir kızın trajik yaşamını konu alıyor. Onbir yaşında olağanüstü bir duygusallığa sahip olan Camino, aynı anda aşık olmak ve ölüm korkusu ile yüzleşmek durumuyla karşı karşıya kalır…

CAMINO
FRAGMANI


Get Him to the Greek (2010)

Gönderen: sinesefil | Salı, Temmuz 27, 2010 0 yorum

GET HIM TO THE GREEK FİLMİ
GÖSTERİM TARİHİ: 06 AĞUSTOS 2010



Konusu

Zorlu Görev, JONAH HILL ve RUSSELL BRAND'i, genç bir plak şirketi çalışanının işbirliğine pek yanaşmayan Hollywood'un efsanevi rock yıldızını 3 gün içinde bir dönüş konserine çıkmaya ikna etme çabalarını anlatan bir hikâyede, Aşkzede filminin yönetmeni NICHOLAS STOLLER'la yeniden bir araya getiriyor. Bu komedi, başarılı yapımcı Judd Apatow'un en son filmi.

İşleri Aaron Green (Hill) hallediyor. 24 yaşındaki hırslı adama kariyeri için önemli bir görev verilmiş: Londra'ya uçmak ve Los Angeles'daki dünyaca ünlü Greek Theatre'da büyük bir geri dönüş konseri vermesi için, bir rock ilahına eşlik etmek. Plak şirketindeki patronu Sergio Roma (SEAN COMBS), onu bir konuda uyarıyor: "Bu sanatçı dünyadaki en kötü insan. Ona sırtını döndüğünde başına geleceklerden sen sorumlusun".

İngiliz rockçı Aldous Snow (Brand) yetenekli bir müzisyen ve kaçık bir rock-n-roll efsanesi. Ama kötü giden ve düşüşte olan kariyeri yüzünden, kendini içkiye vurmuş ve felaket durumda. Nihilist bir dibe vuruşun ortasında olan Snow, etrafındaki dalkavuklardan bıkmış ve kariyerinin bir “Best of” albüm çıkaracak kadar düştüğünden korkuyor. Aldous, model ve pop yıldızı olan gerçek aşkı Jackie Q (ROSE BYRNE)'nun, Los Angeles'da olduğunu öğrendiğinde, kendisini dünyadaki egemenliğine tekrar kavuşturacak başlama vuruşunu yapmadan hemen önce, onu tekrar kazanmak için yaptığı arayışta başarılı oluyor.

Konser için geri sayım başlamışken masum bir genç adam, görevini güvenli ve sağlam bir şekilde teslim etmek için, Londra'nın uyuşturucu batağına, Manhattan’ın karmaşasına ve Vegas’ın sefahatine girmek zorunda. Tüm bunlar olurken kız arkadaşı Daphne'ye de (ELISABETH MOSS) sadık kalmaya çalışıyor. Tatlı dil dökmek, yalan söylemek, Aldous'la parti vermek zorunda kalabilir ve o tüm yol boyunca sarhoş olabilir, saçmalayabilir, saygısızlık edebilir, aşağılayabilir, aciz bırakabilir, tedirgin edebilir, uyuşturucu alıp tekrar düzelebilir. Ama Aaron onu Greek'e getirecek...

GET HIM TO THE GREEK FRAGMANI

Salt (2010)

Gönderen: sinesefil | Salı, Temmuz 27, 2010 0 yorum

SALT FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 06 AĞUSTOS 2010

Notlar


Tom Cruise'un oynamasının planlandığı yeni bir macera filmi olan 'Edwin A. Salt'ta, yönetmenlerin başrol oyuncusunun cinsiyetini değiştirmesi Angelina Jolie'ye yaradı. filmde, Rusya ajanı olduğu gerekçesiyle iftira atılan ve kaçmaya başlayan bir CIA ajanı olan ana karakter Edwin A Salt için yönetmen Philip Noyce, Tom Cruise'un yer almasını istiyordu. Ancak ünlü yıldız teklifi reddedince senaryoda büyük bir değişikliğe gidildi ve erkek ana karakter kadınla yer değiştirdi ve başrol Angelina Jolie'nin oldu. oyuncunun proje için seçilmesinde 'Wanted'daki performansının etkili olduğu belirtiliyor. Philip Noyce'un yöneteceği filmin senaryosu Kurt Zimmer tarafından yeniden yazılıyor. Bir casus filmi olacak projenin adı da yeni kadın karakterin adını alacak. Variety dergisi, Jolie'nin senaryoyu beğendiğini ancak kadın karaktere göre bazı kısımlarının gözden geçirileceğini söyledi. 33 yaşındaki oyuncu, aksiyon filmlerinde aranan az sayıdaki aktrislerden birisi. Tomb Raider filmindeki Lara Croft rolüyle büyük beğeni toplamıştı. filmin çekimlerine Angelina Jolie'nin geçen ay dünyaya getirdiği ikiz bebeklere bakması sebebiyle başlanamadı. Tom Cruise medyada yer alanın aksine, film için hiçbir anlaşma imzalamadığını, kendisine bir yıl boyunca filmde başrol oynaması için teklif getirildiğini ancak kendisinin kabul etmediğini söyledi.

Konusu

Phillip Noyce’ın yönettiği ve Angelina Jolie, Liev Schreiber, Chiwetel Ejiofor ile Andre Braugher’ın oynadığı Ajan Salt (Salt), 06 Ağustos 2010’da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılıyor.

Evelyn Salt (Jolie), görevi, şerefi ve ülkesi üzerine yemin etmiş bir CIA ajanıdır. Ancak bir itirafçının onu Rus ajanı olmakla suçlamasıyla bağlılığı test edilecektir. Salt sahip olduğu tüm gizli görev tecrübesini kullanarak kendini temize çıkarmak amacıyla kaçar. Salt’ın masum olduğunu kanıtlamak için gösterdiği tüm çaba hakkındaki şüpheleri arttıracak ve geriye yanıtlanması gerekn bir tek soru bırakacaktır; “Salt kimdir?”

SALT FRAGMANI

White Collar 2. Sezon 3. Bölüm (Copycat Caffrey) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 24, 2010 0 yorum

White Collar'ınn 3. bölümü "Copycat Caffrey", 27 Temmuz Salı günü yayınlanacak.


White Collar S2xE3 Promosu:


Lie To Me 2. Sezon 17. Bölüm (Bullet Bump) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 24, 2010 0 yorum

Lie To Me'nin 17. bölümü "Bullet Bump", 26 Temmuz Pazartesi günü yayınlanacak.


Lie To Me S2xE17 Promosu:


Entourage 7. Sezon 4. Bölüm (Tequila Sunrise) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 24, 2010 0 yorum

Entourage'ın 4. bölümü "Tequila Sunrise", 25 Temmuz Pazar günü yayınlanacak.


Entourage S7xE04 Promosu:

Mad Men 4. Sezon 1. Bölüm (Public Relations) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 24, 2010 0 yorum

Mad Man'in 1. bölümü "Public Relations", 25 Temmuz Pazar günü yayınlanacak.


Mad Men S4xE01 Promosu:


Leverage 3. Sezon 7. Bölüm (The Gone Fishin' Job) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 24, 2010 0 yorum

Leverage'ın 7. bölümü "The Gone Fishin' Job", 25 Temmuz Pazar günü yayınlanacak.


Leverage S3xE07 Promosu:

True Blood 3. Sezon 6. Bölüm (I Got a Right to Sing the Blues) Promosu

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 24, 2010 0 yorum

True Blood'un 6. bölümü "I Got a Right to Sing the Blues", 25 Temmuz Pazar günü yayınlanacak.


True Blood S3xE06 Promosu:


Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (23 Temmuz 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Temmuz 23, 2010 0 yorum
The Last Airbender / Son Hava Bükücü (2010)


Vizyon tarihi: 23 Temmuz 2010

Oyuncular:
Jackson Rathbone (Sokka), Cliff Curtis (Firelord Ozai), Dev Patel (Zuko), Nicola Peltz (Katara), Seychelle Gabriel (Princess Yue), Noah Ringer (Aang), Jessica Andres (Suki), Shaun Toub (Uncle Iroh)

Ekip:
M. Night Shyamalan (Yönetmen), James Newton Howard (Müzik), Andrew Lesnie (Görüntü yönetmeni), Michael Dante DiMartino (Senaryo)

Konu:
Ünlü yönetmen M. Night Shyamalan''ın imzasını taşıyan Son Hava Bükücü (The Last Aırbender) 2010 yılının çok konuşulacak ve çok seyirci toplayacak filmlerinden birisi.
Hava, Su, Toprak, Ateş. Ateş Ulusu diğerlerine karşı acımasız bir savaş başlattığında kader bu Dört Ulus’u birbirine bağladı. Görünürde felaketin yolunu değiştirecek hiçbir umut ışığı olmadan bir yüzyıl geçti. Savaş ve cesaret arasında kalan Aang, her dört elementi idare edebilecek güce sahip tek Avatar olduğunu keşfeder. Aang, savaştan zarar gören dünyalarına yeniden denge getirmek için Su Bükücü Katara ve onun erkek kardeşi Sokka ile birlikte hareket eder.
Çok beğenilen ve çok izlenen Nickelodeon çizgi filmini kaynak alan, live action (animasyon olmayan) sinema filmi Son Hava Bükücü (The Last Aırbender) Aang’ın hayatta kalma mücadelesinin açılış bölümü.





Splice / Deney (2009)


Vizyon tarihi: 23 Temmuz 2010

Oyuncular:
Adrien Brody (Clive Nicoli), Sarah Polley (Elsa Kast), Delphine Chanéac (Dren), Brandon McGibbon (Gavin Nicoli), Simona Maicanescu (Joan Chorot), David Hewlett (William Barlow)

Ekip:
Vincenzo Natali (Yönetmen), Vincenzo Natali (Senaryo), Antoinette Terry Bryant (Senaryo), Cyrille Aufort (Müzik), Tetsuo Nagata (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Clive ve Elsa bilim dünyasının iki süper starıdır. Uzmanlık alanları DNA kopyalamak ve farklı canlıların DNA’larını birleştirerek hybrid yaratıklar yaratmaktır. Bilime olan aşkları da en az birbirlerine olan aşkları kadar güçlüdür. Ancak çalışmalarını artık bir adım daha ileriye taşımanın zamanı geldiğine inanmaktadırlar: insan DNA’sını kopyalamak. Ancak yürüttükleri projenin finansörleri bu aşamaya gelindiğinde insan DNA’sı ile deneyler yapılmasına karşı çıkar ve Clive ile Elsa projeyi gizlice yürütme kararı alırlar. Elde ettikleri sonuç Dren’dir: inanılmaz bir hybrid yaratık olan Dren normal insan bebeklerinden çok daha hızlı gelişmeye başlar ve birkaç ay içinde bir yetişkin haline gelir. Clive ve Elsa bir deney ürünü olan insan ve hayvan karışımı yaratıkları Dren’I gözlerden uzak tutmaya çalışırken bu tuhaf yaratıkla aralarında bilimin çok ötesinde duygusal bağlar da oluşur. Ancak geçen zamanla birlikte Dren bu ünlü çifte hayatlarının hem en çılgın hayalini hem de en büyük kabusunu yaşatmaya başlar.

Burn Notice 4. Sezon 7. Bölüm (Past & Future Tense) Promosu

Gönderen: sinesefil | Salı, Temmuz 20, 2010 0 yorum

Burn Notice'in 7. bölümü "Past & Future Tense", 22 Temmuz Perşembe günü yayınlanacak.


Burn Notice S4xE07 Promosu:

White Collar 2. Sezon 2. Bölüm (Need to Know) Promosu

Gönderen: sinesefil | Pazar, Temmuz 18, 2010 0 yorum

White Collar'ınn 2. bölümü "Need to Know", 20 Temmuz Salı günü yayınlanacak.


White Collar S2xE2 Promosu:


Lie To Me 2. Sezon 16. Bölüm (Delinquent) Promosu

Gönderen: sinesefil | Pazar, Temmuz 18, 2010 0 yorum

Lie To Me'nin 16. bölümü "Delinquent", 19 Temmuz Pazartesi günü yayınlanacak.


Lie To Me S2xE16 Promosu:


Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (16 Temmuz 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Temmuz 16, 2010 0 yorum
The Sorcerer''s Apprentice / Sihirbazın Çırağı (2010)


Vizyon tarihi: 16 Temmuz 2010

Oyuncular:
Nicolas Cage (Balthazar Blake), Monica Bellucci (Veronica), Alfred Molina (Horvath), Jay Baruchel, Toby Kebbell (Drake Stone), Teresa Palmer, Omar Benson Miller, Peyton List (Young Becky)

Ekip:
Jon Turteltaub (Yönetmen), Carlo Bernard (Senaryo), Johann Wolfgang Goethe (Senaryo), Trevor Rabin (Müzik), Bojan Bazelli (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Bu epik fantastik filmde Dave (Baruchel), Balthazar Blake adında tuhaf biri (Cage) aniden hayatına girdiğinde fizik dersinden geçmeye çalışan ve rüyalarının kızı Becky’den (Palmer) randevu koparmaya çalışan bir üniversite öğrencisidir. Balthazar’ın günümüzde bir sihirbaz olduğu ortaya çıkar, aynı güce sahip hatta kendi gücünü aşan birini bulmak için uzun süredir arama yapmaktadır. Ancak kötü bir kişi olan ve uzun zamandır rakibi olan, Maxim Horvath (Molina), sadece Blake ve Dave’i değil tüm New York şehrini tehdit eder, bahtsız Dave gönülsüz de olsa Balthazar’ın koruması altına girer, Dave’e hızlı bir sihirbazlık sanatı ve bilimi eğitimi verir. Bu alışılmadık ortakların, Horvath ve karanlığın güçleri günümüz Manhattan’ını mahvetmeden önce birlikte durdurması gerekmektedir. Dave''in "Sihirbazın Çırağı" olma aşamasında eğitimini tamamlamak, şehri kurtarmak ve kızın gönlünü fethetmek için tüm cesaretine ihtiyacı olacaktır.




Ordinary People / Sıradan İnsanlar (2009)


Vizyon tarihi: 16 Temmuz 2010

Oyuncular:
Relja Popovic (Dzoni), Boris Isakovic (Narednik), Miroslav Stevanovic (Ivan)

Ekip:
Vladimir Perisic (Yönetmen), Alice Winocour (Senaryo), Vladimir Perisic (Senaryo), Simon Beaufils (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Savaşın insanlıktan çıkarıcı etkisi, yönetmen Perisic''in ilk uzun metrajlı filminde gözler önüne seriliyor. 2009''da Cannes Eleştirmenler Haftası''nda Altın Kamera için yarışan film, düşük tempolu ve neredeyse diyalogsuz; bir savaş filmi değil, aksine, yönetmene göre "savaş filmi" türünü yerle bir ediyor. Film Balkanlar''da, terk edilmiş bir çiftlikte yirmi yaşındaki bir askerin güneşin altındaki bitmek tükenmek bilmeyen bekleyişini ve acımasızca ilk cinayetini işleyişini dokunaklı bir üslupla anlatıyor.




The Back-up Plan / B Planı (2010)


Vizyon tarihi: 16 Temmuz 2010

Oyuncular:
Jennifer Lopez (Zoe), Alex O''Loughlin (Stan), Michaela Watkins (Mona), Eric Christian Olsen (Clive), Anthony Anderson (Playground Dad), Noureen DeWulf (Daphne), Melissa McCarthy (Carol)

Ekip:
Alan Poul (Yönetmen), Kate Angelo (Senaryo), Stephen Trask (Müzik), Xavier Pérez Grobet (Görüntü yönetmeni)

Konu:
The Back-up Plan/B Planı flört, aşk, evlilik ve aile kavramlarını “tersine” işleyen bir komedi. Yıllarca çeşitli erkeklerle flört eden Zoe (Jennifer Lopez) doğru kişiyi beklemenin çok uzun sürdüğüne karar verir. Anne olmaya kararlı karakterimiz kurduğu planı uygulamaya karar vererek doktordan randevu alır ve tek başına gitmeye karar verir. Zoe aynı gün, gerçek olasılıklar barındıran bir adam olan Stan (Alex O’Loughlin)''le tanışır.
Filizlenen bir ilişkiyi korumaya ve hamileliğin ilk belirtilerini saklamaya çalışan Zoe, kendini bir yanlışlıklar komedisinin içinde bulur ve Stan''e kafa karıştırıcı sinyaller verir. Zoe tuhaf davranışlarının nedenini endişeli şekilde açıkladığında, Stan bu alışılmamış geleceği değerlendirir ve sonunda durumu kabul eder. Aşk ve flört daha önce yatakta böyle bir üçlü çılgınlığa tanık olmamıştır: Stan, Zoe ve hiç yanından ayırmadığı, devasa hamilelik yastığı. Gerçek hamilelik testi ise, ikisinin de hormonların yarattığı karmaşa ve doğum hazırlıkları dışında birbirini tanımadıklarını fark etmeleriyle başlar. Dokuz aylık geriye sayım devam ederken, ikisi de birbirlerinden soğumaya başlar. Herkes aşık olabilir, evlenebilir ve bir bebek sahibi olabilir; ama bunu son hızda ve geriye doğru yapmak, iki insanın birbiri için yaratıldığının en büyük kanıtıdır.

Entourage 7. Sezon 3. Bölüm (Dramedy) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Temmuz 14, 2010 0 yorum

Entourage'ın 3. bölümü "Dramedy", 18 Temmuz Pazar günü yayınlanacak.


Entourage S7xE03 Promosu:

True Blood 3. Sezon 5. Bölüm (Trouble) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Temmuz 14, 2010 0 yorum

True Blood'un 5. bölümü "Trouble", 18 Temmuz Pazar günü yayınlanacak.


True Blood S3xE05 Promosu:


Burn Notice 4. Sezon 6. Bölüm (Entry Point) Promosu

Gönderen: sinesefil | Çarşamba, Temmuz 14, 2010 0 yorum

Burn Notice'in 6. bölümü "Entry Point", 15 Temmuz Perşembe günü yayınlanacak.


Burn Notice S4xE06 Promosu:

Inception (2010)

Gönderen: sinesefil | Salı, Temmuz 13, 2010 0 yorum


INCEPTION FİLMİ GÖSTERİM TARİHİ: 30 Temmuz 2010

Konusu

Kadroda Nolan'ın Batman Begins filminde çalıştığı; Michael Caine, Cillian Murphy ve Ken Watanabe yer alıyor. Christopher Nolan, olası bir Batman projesinden önce bizlere iyi bir seyirlik sunacak gibi. Filmin bütçesinin de 200 milyon $ civarında olacağı söyleniyor.

Dom Cobb (Leonardo DiCaprio) çok yetenekli bir hırsızdır. Uzmanlık alanı, zihnin en savunmasız olduğu rüya görme anında, bilinçaltının derinliklerindeki değerli sırları çekip çıkarmak ve onları çalmaktır. Cobb'un bu ender mahareti, onu kurumsal casusluğun tehlikeli yeni dünyasında aranan bir oyuncu yapmıştır. Ancak, aynı zamanda bu durum onu uluslararası bir kaçak yapmış ve sevdiği herşeye malolmuştur. Cobb'a içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlayacak bir fırsat sunulur. Ona hayatını geri verebilecek son bir iş; tabi eğer imkansız Başlangıç'ı tamamlayabilirse. Mükemmel soygun yerine, Cobb ve takımındaki profesyoneller bu sefer tam tersini yapmak zorundadır; görevleri bir fikri çalmak değil onu yerleştirmektir. Eğer başarırlarsa, mükemmel suç bu olacaktır. Ama ne dikkatle yapılan planlamalar, ne de uzmanlıkları, onları, her hareketlerini önceden tahmin ettiği anlaşılan tehlikeli düşmanlarına karşı hazırlıklı kılabilir. Bu, gelişini sadece Cobb'un görebildiği bir düşmandır.

INCEPTION FRAGMANI


IMDB

Dolls (2002)

Gönderen: sinesefil | Pazartesi, Temmuz 12, 2010 0 yorum

Three stories about neverending love...




22. İstanbul Film Festivali kapsamında ülkemizde gösterilen, Takeshi Kitano'nun 2002 yapımı filmi "Dolls", batı sinemasının sunduklarını yeterince içine çekmiş seyirciler için, belki de en farklı deneyimlerden birisidir. Uzakdoğu sineması, insanoğlunun şiddete, tehlikeye olan düşkünlüğünü perdeye çarpıcı bir biçimde yansıtabildiği gibi, aşk'ı da yine çarpıcı bir dille ve görsel bir şölenle bizlere sunabiliyor. Göz alıcı atmosferler, renkler ve duygular eşliğinde, aşk'ı bize öyle bir harmanlayarak sunuyor ki, filmin sonuna kadar gördüklerimiz karşısında soluksuz kalıyoruz...


Çoğu eleştirmen tarafından Kitano sinemasının doruk noktası olarak nitelendirilen "Dolls", bizlere üç sıradışı aşk öyküsünü iç içe geçerek anlatıyordu. Film, Bunraku kuklacılarının 5 dakika süren Monzaemon Chikamatsu'nun "Meido no Hikyaku / Aşıkların Sürgünü" adlı Bunraku oyunu ile açılıyordu. Gösteri bittiğinde sahnedeki bebekler kuklacı tarafından gerçek dünyaya indiriliyor ve asıl hikaye de bundan sonra başlıyordu. Biçimsel olarak çıkış noktasını Japon tiyatrosunun bu eşşiz kukla gösterisinden alan Kitano, aşkın insanı akıl yolundan nasıl ayırdığını, gün geçtikçe nasıl da kendi benliğini bile görmezden gelebileceğini, sonunda da kendisini bir tutsaklığa hapsedeceğini, şiirsel bir dille anlatıyordu. Bunraku, her bir uzvu başka bir kişi tarafından hareketlendirilen ve yine başka bir grup tarafından seslendirilen, müthiş bir koordinasyonun, karmaşık bir teknik ve becerinin, renkten kompozisyona, diyaloglardan müziğe, Japon sanatının her alanını içine alan, başarılı bir yaratıcılığın ürünüydü. işte Kitano, filminde, tutku tarafından yönetilen kahramanlarını, tıpkı Bunraku'daki gibi başkaları tarafından kontrol edilen bebeklerle özdeşleştiriyor, aşkın ve onun getirdiği tutkunun, insanları nasıl da raylarından çıkardığını, gözler önüne seriyordu.


Filmin iç içe geçmiş aşk öykülerinden oluştuğundan bahsetmiştim. Kitano'nun kendine özgü, karmaşık bir kurgu sistemiyle anlatmak istediği bu hikayelerden ilki, kırmızı bir iple birbirlerine bağlı olarak dolaşan ve çevrenin alaylarına maruz kalan iki meczup dilenciyi anlatıyordu. Aslında bu iki genç, Sawako ve Matsomoto, bu hâle gelmeden önce, birbirlerini çok sevdikleri için evlenmeye karar veren bir çiftti. Ancak Matsomoto'nun ailesi, oğullarının daha zengin bir kızla evlenmesini istediklerinden, bu evliliğe karşı çıkıyorlar ve oğullarını da, istedikleri kızla, yani şirket başkanının kızıyla mantık evliliği yapması için ikna ediyorlardı. Düğün günü, Matsomoto, sevgilisinin intihara kalkıştığını ve ardından da aklını yitirdiğini öğreniyor ve her şeyi yüzüstü bırakarak, yaşamını bu korkunç hatayı düzeltmeye adıyordu.


Sawako, geçmişe dair artık hiçbir şey hatırlamıyordu. Deyim yerindeyse, dünyadan bihaber bir bebek gibi davranıyordu. Matsomoto, hastaneye onu görmeye geldiğinde, Sawako'nun gözlerini dikerek baktığı, hastane bahçesindeki çimenler üzerinde duran parlak, pembe, ölü kelebeği farketmiyordu bile. Arabaya geldiklerinde, Sawako'nun aynı kelebeği bir şekilde yanına aldığını, ama arabadan inerken yere düşürdüğünü, kelebeğin kanadı kopmuş bir şekilde asfaltın üzerinde öylece durduğunu ve Matsomoto'nun farkında olmadan üzerinden geçtiğini görenler ise sadece biz ve Sawako oluyorduk. İşte tıpkı bu kelebeğin kırılan kanadı gibi, Sawako'nunda kalbi paramparça olmuştu ama o, bunun bile farkında değildi. Otel odasında hayranlıkla izlediği ve konuşmaya çalıştığı küçük melek heykelleri gibi, tüm günahlarından arınmış gibi masumdu. Her ne kadar Sawako hareketlerini kontrol edemeyecek kadar kendinde değilse de, yanında artık Matsomoto vardı ve bir an bile onu yalnız bırakmayacaktı. Önce otellerde, sonra otomobilin içinde, en nihayetinde de derme çatma bir çadırda yaşamak zorunda kalacak olan bu aşıklar, zaman içinde iki dilenciye dönüşeceklerdi.

Matsomoto, çevredeki tehlikelerin bile farkında olmayan, fütursuzca kaçan topunun ardından caddeye koşan, sık sık başını alıp gitmeye yeltenen Sawako'yu korumanın yolu olarak, kırmızı bir iple kendisine bağlamayı bulmuştu. Bu bağ, aynı zamanda Matsomoyo'yu da Sawako'ya tabi kılıyor, zaman içinde Sawako'yu yaşama döndürmeyi çabalayıp da başaramayan delikanlının da, onunla birlikte delirmeyi tercih etmesini sağlıyordu. Matsomoto, bir nevi, yaptıklarının cezasını bu şekilde ödediğini düşünüyor, günahlarının affı için maddi dünyadan elini eteğini çekiyordu. Çünkü Sawako'nun bu hâle gelmesinden kendisini sorumlu tutuyordu ve onun tarafından affedilmesinin başka bir yolu da yoktu...


Bizler, bu iki sevgilinin birbirlerine bağlı olarak sabırla yürüyüşlerini izlerken, Kitano diğer bir aşk hikayesini seyrimize sunuyor ve "aşk" hakkındaki yolculuğuna devam ediyordu. İkinci hikaye tam bir "kara sevda" örneğiydi. Gençlik yıllarında ayrılmak zorunda kalmış iki aşığın öyküsünü anlatıyordu bizlere... Delikanlı, her cumartesi parkta buluştuğu sevgilisine, daha iyi bir iş bulabilmek için gitmesi gerektiğini, ama bir gün ona geri döneceğini söylüyor, kız da onu bekleyeceğine söz veriyordu. Öyle ki, her cumartesi aynı yerde, aynı saatte onu bekleyeceğini haykırıyordu. Ancak aradan otuz yıla yakın zaman geçmesine rağmen, beklenen kavuşma gerçekleşemiyor, hiç sektirmeksizin her cumartesi sevgilisi ile buluşmak için parka gelen genç kız, her defasında hayal kırıklığı ile evine geri dönüyordu. Delikanlıya gelince, o artık bir yakuza patronuydu. Muhtemelen kızın kendisini artık çoktan unutmuş olduğunu sanıyordu. Anılarını tazeleme isteği duyduğu bir günde, o parka gidiyor ve sevgilisini tam da "Seni bekleyeceğim..." dediği yerde buluyordu. İşte o zaman, onca yılı boşuna harcadığını anlıyordu. İlk baharını bile yaşayamadığı bu aşkın, kimbilir belki de ikinci baharını yaşama fırsatını bulabileceğini düşünüyordu adam. Gerçi yaşlı kadın artık sevgilisinin yüzünü hatırlamıyordu. Ama onun için önemli olan, aşık olduğu kişinin cismi değil, aşkın ta kendisiydi. O "aşka aşık" birisiydi. Öyle ki kadın, yanı başına oturduğunu gördüğü bu yabancıya, sevgilisi için hazırladığı yemeği ikram ediyor ve "Erkek arkadaşım herhalde gelmeyecek. Zaten yıllardır gelmiyor. Ama önemi yok. Çünkü siz geldiniz..." diyordu. Bu sahne ile içimizde bir umut ışığı yanıyor, belki de gerçekten ikinci baharlarını yaşayacaklar umuduyla filmin devam etmesini istiyorduk. Ancak yönetmen, her aşk hikayesinin sonunda illa ki bir kavuşma olmak zorunda değil tezini savunuyor ve hikayenin finalinde yakuza patronunu öldürüyordu. Ama bu ölümü Kitano bize öyle güzel sunuyordu ki, hayran kalmamak elde değildi. Yakuza patronu, parkta sevgilisiyle buluştuktan sonra, oradan ayrılıp arabasına doğru giderken, kalbine bir silah doğrultuluyor, akabinde ise berrak suya usulca, kan kırmızısı bir yaprak düşüyor ve kendisini akıntıya teslim ediyordu. Böylece bir "kara sevda" öyküsünün mutlu sonla bitemeyeceğini, yine görsel bir şölenle bizlere sunuyordu.

Üçüncü öyküde ise, bir trafik kazasında yüzü tahrip olan genç pop yıldızı Haruna Yamakuçi ve tutkulu hayranı Nukui ile tanışıyorduk. Geçirdiği kazadan sonra kabuğuna çekilen ve kimseyi görmek istemeyen Haruna'yı, günün birinde kör bir hayranı ziyarete geliyordu. Yalnızlığını kısa bir süre de olsa bu genç adam ile dindiren Haruna, bu adamı tanımakta gecikmiyordu. Bu kör delikanlıyı, bir imza gününde sapasağlam gördüğüne emindi. O yüzden, sıkılarak da olsa beklenen soruyu soruyordu gence. "Gözlerinize ne oldu?" Aldığı cevap ise can alıcı nitelikte oluyordu: "Görememenin daha iyi olacağını düşündüm..."

Delikanlı, sevdiği kadına ulaşmayı pek çok kez denemiş ama kazadan sonra onun kimseyi bu haliyle görmek istemediğini öğrenmişti. Bu nedenle ona kavuşabilmenin tek bir yolu kalıyordu: kendi gözlerini kör etmek... Onun için, sevdiği insanı göremedikten sonra, başka şeyleri görmenin hiçbir anlamı yoktu. Kitano yine seyirciyi ters köşeye yatırarak, ikilinin dünya evine girmesini bekleyen seyircilere sağ gösterip sol vuruyor, "kara sevda" kavramından sapmıyor ve bu kez başka bir trafik kazası ile kör genci hayattan koparıyordu...

Film, aşkın manevi boyutunu anlatan içeriği ile değil, görsel düzenlemeleriyle de büyüleyici bir atmosfer yaratıyordu. Sinemasını, genellikle "renksiz" olmasıyla itham eden eleştirmenlere, bu kez gerçek bir renk şöleni sunuyordu Kitano. Kostümlere, mekanlara ve özellikle de renklere, en az oyuncular kadar önem vermiş ve onları simgesel anlatımının birer öğesi olarak başarıyla kullanmıştı. Hikayelerini dört mevsime yaymış, özellikle de sonbaharın kırmızılara bürünen doğasını, hikayelerdeki karakterlerin tutkulu aşklarıyla özdeşleştirmişti. Filmin tamamına serpiştirdiği kırmızı rengi, dilencilerin bağlı oldukları ipte, parkta sevgilisini bekleyen kadının ve pop şarkıcısına hayran olan gencin giysilerinde kullanarak, tutkuyu her daim canlı tutmayı başarmıştı. Aşk kırmızısının kullanıldığı en dokunaklı noktalardan biri ise, kör delikanlının ölümünden sonra kaza mahallinin yıkandığı ve yoğun kızıllığın yavaş yavaş kaybolduğu sahneydi.


Filmin finalini ise, oyun sonrası duvardaki yerlerine asılan Bunraku bebekleri ve yuvarlandıkları uçurumda bir dala asılı kalan Sawako ve Motsomoto'nun hareketsiz bedenlerini paralel bağlayarak yapıyordu Kitano. Bu görsel gönderme ile de, aslında yaşamın sadece bir oyundan ibaret olduğunu ima ediyordu... Giriş ve gelişme bölümleriyle izleyiciyi büyülü bir dünyaya sokan Kitano, sonuç itibariyle de izleyicinin bir süre oturduğu yerden kalkmasına mâni oluyor, "Modern zamanlarda aşk yok mudur?" sorusuyla da hem aklımızı hem de kalbimizi yokluyordu...


Bunraku Hakkında :

Bunraku (Japonca: 文楽, Bunraku), 1684 yılında Japonya'nın Osaka kentinde doğmuş geleneksel Japon kukla tiyatrosu türüdür. Ningyo coruri (人形浄瑠璃) olarak da adlandırılır. Bu ad şamisen çalımı ve gösteri metninin okunmasını kapsayan coruri / joruri müziği ve Japoncada kukla anlamına gelen ningyo sözcüklerinin birleşmesinden türetilmiştir. Bunrakuda şamisenin yerine nadiren de olsa taiko davulu denen bir tür tamtam da kullanılır.
Bunraku gösterilerinde üç tür gösterici yer alır:

Ningyōtsukai ya da Ningyozukai - Kuklacılar
Tayu - okuyucular
Şamisen müzisyenleri

Geçmişi :

İlk olarak, bunraku terimi yalnızca 1872 yılında Osaka'da kurulan özel bir tiyatroyu belirtmek için kullanılıyordu. Daha sonra Umemura Bunrakken'dan adını alan bu kuklacılık türü öylesine büyük üne kavuştu ki pek çok Japon bu terimi geleneksel Japon kukla tiyatrosunun tüm türleri anlatmak için kullanmaya başladı. Başlangıçta kabuki gibi yalnızca soylu kesim için icra edilen bir sanat olduysa da Meiji dönemine gelinene kadar halk arasında da hızla yayıldı ve bu döneme kadar popüleritesini korudu.

Kuklaların özellikleri :

Bunraku oyunlarında kullanılan kuklaların boyları 100 ila 125 santimetre arasında değişebilir. Boyutlardaki farklılıklar kuklanın yaşına, cinsiyetine ve kukla trupunun özelliklerinden ileri gelir. Japonya'daki tiyatrolar içinde, geleneksel Osaka tiyatrosundaki kukla figürleri diğer yerlere oranla daha küçük boyutta olmuştur. Başka bölgelerde, açıkhavada geniş mekânlarda sergilnen oyunların kuklalarının daha büyük tasarlanılması yoluna gidilmiştir.

Bunraku kuklalarının baş bölümleri ve elleri, işlerinde uzman ustalarca işlense de gövde ve kostümler kuklacılar tarafından yapılır. Baş bölümünün tasarımında ayrıntılı işlemeler uygulanabilir. Eğer oyunlar doğaüstü güçleri anlatan bölümler içiriyorsa kukla, yüzü bir anda bir şeytanınkine dönüşen biçimlerde de tasarlanabilir. Daha basit yüz betimlemeleri sağa-sola, yukarı-aşağı hareket eden gözlerden, burundan, ağızdan ve hareket edebilen kaşlardan oluşur.

Kuklanın başının her hareketi, gövdenin arkasındaki bir boşluktan sol elini içeri sokarak, boyundan aşağı uzanan bir kulpu yöneten başkuklacı tarafından yapılır. Omozukai adı verilen bu başkuklacı, sağ elini ise kuklanın sağ elini hareket ettirmek için kullanır. Hidarizukai ya da saşizukai denen sol kuklacı ise tiyatro topluluğunun kendi yöntem ve kurallarına göre kendi sağ eliyle kuklanın sol elini yönetir. Bu el kuklanın dirseğinden uzanan bir kulp aracılığıyla oynatılır. Aşizukai adı verilen üçüncü kuklacı da kuklanın ayak ve bacaklarını oynatır. Bir kukla oynatıcısının sahneye çıkabilmesi için en az 10 yıllık bir çıraklık sürecinden geçmesi gerekir.

Bunrakuda hepsi olmasa da çoğu kukla karakteri 3 kuklacı gerektirir. Bu kukla oynatıcıları diğer türlerin aksine saklanmaz, izleyicilerin gözü önünde çoğu zaman siyah elbiseler giyerek gösteriyi gerçekleştirirler. Bazı gösterilerde kuklacılar siyah başlıklarla baş ve yüzlerini de örterek görünmez olur, bazılarındaysa yalnızca başkuklacının yüzü açık bırakılır ve bu oyun türüne dezukai denir.

Oyunun Özellikleri :

Genellikle bir okuyucu bütün karakterlerin bölümlerini okur. Bunu yaparken, bir karakterden öbürüne geçerken sesinin tonunu değiştirir. Ancak çoklu seslendirmelerin de yapıldığı görülür. Seslendirmeyi yapanlar, kuklaları oynatanlar değildir. Okuyucular dönen bir sahne üzerinde şamisen çalanların yanlarında oturur. Ara ara dönen bu sahne bir sonraki sahne için müzisyenleri değiştirir.

Bunraku kukla tiyatrolarında kullanılan şamisenler, diğer şamisenlerden daha farklıdır. Bu türün ses tonu daha alçaktır ve daha toktur.

Bunrakular, kabuki ile pek çok ortak konuya sahiptir. Pek çok oyun hem kabuki oyuncuları hem de bunraku sergileyen kukla trupları tarafından sergilenmiştir. Bunrakular özellikle âşıkların intiharlarını konu edinen oyunları ile bilinir. Kırk yedi Ronin adlı hikâye hem kabuki de hem de bunraku da ünlüdür.

Kabuki bir oyuncunun tiyatrosuyken, bunraku bir işleticinindir. Bunrakuda, gösterilerden önce okuyucu elindeki metinle birlikte sahneye çıkar ve izleyicileri selamlayarak kâğıtta yazılanlara bağlı kalacağına ilişkin söz verir. Kabuki de oyuncular kelime oyunları yaparlar, doğaçlama sözler söyler, zaman ve mekânın koşullarına göndermeler yaparak metinde yer almayan sözler söyleyebilirler.

Bunraku oyularının yazımı konusunda en tanınmış yazarlardan biri Çikamatsu Monzaemon'dur. Kendisinin olduğu düşünülen yüzden fazla oyunla çoğu zaman Japonya'nın Shakespeare'i olarak adlandırılır.

Bunraku düzenleyen kuruluşlar, oynatıcılar ve kukla yapımcıları Japonya Hükûmeti'nin Yaşayan Millî Değerler programı altında korumaya alınmıştır.

Günümüzde Bunraku :

Japonya'da Osaka, Ulusal Bunraku Tiyatosu devlet destekli bunrakunun merkezidir. Truplar yılda ortalama 5 oyun hazırlarlar ve her biri 2 ila 3 hafta Osaka'da sergilendikten sonra başkent Tokyo'da Ulusal Tiyatro'da oynanmak için turneye çıkar. Daha sonra Japonya'nın diğer yöreleri ve nadiren de olsa yurtdışı turneleri düzenlenir.

II. Dünya Savaşı'ndan önce profesyonel, yarı-profesyonel ve amatör truplarla sayıları yüzleri bulan kukla topluluklarının sayıları bu dönemden sonra hızla düşmüş ve günümüzde 30 dolaylarındadır. Bu truplar yılda bir-iki kez sahneye çıkar ve genellikle ulusal festivallerde görünürler. Bunların yanında bazı yerel kukla trupları etkin biçimde oyun sergilemeyi sürdürür.
Kobe'nin güneybatısında yer alan bir ada olan Avaci'de kurulan Avaci Kukla Topluluğu günlük olarak kısa gösteriler sunar ve bu gösterilerle Amerika Birleşik Devletleri, Rusya gibi ülkelere turneye çıkmıştır.

IMDB

Yazan: misery

Nana (2006)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 10, 2010 0 yorum

Hey, Nana...

Nana adında güzel ve sevimli bir kız Tokyo'da yaşayan erkek arkadaşının yanına gitmek için 1 sene boyunca para biriktirir. Erkek arkadaşıyla, eğer üniversiteye girebilirse, Tokyo'ya taşınacağı konusunda anlaşmışlardır. Sonunda sevgilisinden müjdeli haberi alınca, Nana her şeyini toplayıp Tokyo'nun yolunu tutar. Tokyo'ya gitmek için bindiği trende oturacak yer ararken birden tren durur ve ilginç görünümlü, ama güzel bir kızın üstüne düşer. Sonra da yanına oturur. Yol boyunca birbirlerine arkadaşlık ederler. Yolun ortasında sevgilisi, Shouji arar. Kızımızın adının Nana olduğunu duyunca yanında oturan kız tam yakmak üzere olduğu sigarasını yakmaz ve şok içinde Nana'nın yüzüne bakar. Nana trende 2 bira söyler ve de tam kutuları tokuşturacaklarken, diğer kız "Benim de adım, Nana" der ve de bu ikili, böylece tanışmış olur.

Diğer Nana'ya gelirsek; 4 yaşında annesi tarafından terk edilmiş ve büyük annesi tarafından yetiştirilmiş. Lise yıllarını tamamen yalnız geçiren Nana, Nobu diye bir çocuğun ona yaklaşmasıyla yavaşça dışarı açılmaya başlar. Ardından Nobu, Nana'yı bir arkadaşı, Ren'le tanıştırır. Nana ve Nobu Ren'in bir konserine gider. Nana Ren'in sahnedeki duruşundan çok etkilenir, fakat bu bir sevgi değil kıskançlıktır. O da o sahnede durmak ister. Bir gün Nana Nobu'nun evine ödünç aldığı CDleri bırakmaya gittiğinde Ren de oradadır ve de Nana'yı gruplarına vokalist olarak katmak ister, Nana da bunu reddedemez.




Bu 2 Nana'nın tanışması, hayatlarındaki hem en güzel, hem de en üzücü şeydir. Tokyo'da beraber ev tutup yaşarlar ve de başlarından bir sürü olay geçer. Sevinçli, mutlu her türlü duyguyu tadarlar. Animemiz ve mangamız da bu ikilinin hayatlarını konu alır. Animesi mangasının 42. bölümüne kadar olan kısmı ele alıyor, fakat manga daha devam etmektedir. 2009'un mayıs ayından beri yeni bölüm çıkmıyordu, ama sonunda müjdeli haber geldi, Temmuz gibi yeni bölüm çıkacağı duyuruldu.

AniDB

AnimeNewsNetwork

Yazan: KmE

United States Of Tara (2009)

Gönderen: sinesefil | Cumartesi, Temmuz 10, 2010 0 yorum


Toni Collette'in harika oyunculuğu ve Diablo Cody'nin usta kalemiyle izleyenleri ekran başına bağlayan bir dizi United States of Tara. Çoklu kişilik bozukluğu rahatsızlığından müzdarip iki çocuk annesi Tara, çocuklarının ve eşinin karşısına kimi zaman kızı yaşındaki T, kimi zaman antika ev hanımı Alice, kimi zamansa Vietnam'da erkekliğini kaybettiğine inanan belalı Buck ile çıkıyor. Ayrıca bölümler ilerledikçe başka alt kişiliklerle de tanışıyoruz.

Dizide Tara'nın eşi Max'i Sex and The City'den tanıdığımız John Corbett, çocukları Kate ile Marshall'ı ise yetenekli genç oyuncular Brie Larson ve Keir Gilchrist canlandırıyor. Ailenin belki de en normal yanı Amerikan dizilerinde alışılageldiği üzere kızımızın hoppa zıppa, oğlumuzunsa eşcinsel olması. Bu karakterlerin yanısıra Tara'nın dengesiz kız kardeşi rolüyle Rosemarie DeWitt dizinin çekirdek oyuncu kadrosunu tamamlıyor.

Dizide ana konu Tara'nın rahatsızlığının ailemizi, ailemizin ise bu rahatsızlığı nasıl etkilediği üzerine kurulu. İlk bölüm itibarıyla kişilik dönüşümlerini engellemek için kullandığı ilaçları bırakan Tara ile karşılaşıyoruz. Bölümler ilerledikçe alt kişilikleri keşfediyor, Tara'nın geçmişinde yolculuğa çıkıyoruz. Çevresinde yaşanan krizler Tara'nın ruh hâlini etkiliyor, dönüşüm geçirmesini tetikliyor. Tara'nın ilaçlarını bırakmasının sebebini de az çok tahmin ederseniz; kendi hayatına hâkim olamama hissi...

Orjinal dizilerin kanalı Showtime, 25 dk'lık tadımlık bölümlerle bizleri ekran karşısına bağlamayı United States of Tara gibi bir dramla yine çok iyi başarıyor.

IMDB

Yazan: Shagrathian

Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (09 Temmuz 2010 Cuma)

Gönderen: sinesefil | Cuma, Temmuz 09, 2010 0 yorum
Chloe / Büyük Hata (2009)


Vizyon tarihi: 09 Temmuz 2010

Oyuncular:
Julianne Moore (Catherine Stewart), Liam Neeson (David Stewart), Amanda Seyfried (Chloe), Max Thieriot (Michael Stewart), R.H. Thomson (Frank), Nina Dobrev (Anna), Mishu Vellani (Receptionist)

Ekip:
Atom Egoyan (Yönetmen), Erin Cressida Wilson (Senaryo), Anne Fontaine (Senaryo), Mychael Danna (Müzik), Paul Sarossy (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Kanadalı yönetmen Atom Egoyan''ın Tapınma''dan sonraki çalışması Büyük Hata, San Sebastian Film Festivali''nin açılış filmiydi. Filmin hikâyesi Anne Fontaine''in yönettiği 2005 yapımı erotik psikolojik dram Nathalie''ye dayanıyor. Catherine çapkın kocası David''in bir ilişkisi olduğundan şüphelenince, onu test etmek için genç ve pahalı fahişe Chloe''yi tutar. Ancak üçü arasındaki ilişki bir saplantıya dönüşür ve kimin kime âşık olduğu gittikçe belirsiz hale gelir. Egoyan en rahat izlenen filmi olan Büyük Hata''yı Toronto''da geçen "zeki ve seksi" bir Hitchcock gerilimi olarak tanımlıyor.



Knight and Day / Gece ve Gündüz (2010)


Vizyon tarihi: 09 Temmuz 2010

Oyuncular:
Tom Cruise (Roy Miller), Cameron Diaz (June Havens), Peter Sarsgaard (Fitzgerald), Jordi Mollà (Antonio), Viola Davis (Director George), Paul Dano (Simon Feck), Falk Hentschel (Bernhard)

Ekip:
James Mangold (Yönetmen), Patrick O''Neill (Senaryo), John Powell (Müzik), Phedon Papamichael (Görüntü yönetmeni)

Konu:
Yalnız bir kadın olan June (Cameron Diaz), oldukça sıradan bir yaşam sürdürmektedir. Kız kardeşinin evliliği için hazırlık yapan June, tesadüf eseri uçakta bir süper ajan olan Milner ile karşılaşır. June, Milner’la (Tom Cruise) tanışmalarının ardından başından bela ve macera eksik olmaz ve kendisini bir dizi karmaşık, tehlikeli olayın içinde bulur. Ne yaparsa yapsın, tesadüfler onları hep bir araya getirecektir...


sinesefil@twitter

sinesefil | copyright 2010
Sefiller diyarından duyurulur: Sitede yer alan tüm yazılı ve görsel zamazingolar el emeği, göz nuru, alın teridir.
İzinsiz kullanmaya kalkmayacağınızı biliyoruz, ola ki öyle bir densizlik ettiniz, sakın korkmayın;
peşinizden Reservoir Köpekleri'ni salacak ne hâlimiz var, ne de tâkatimiz.
Adı üstünde hepimiz bir avuç sefiliz. Şimdi uslu uslu oynayın bakalım. Öptük sizi kuzucuklar.